9

342 32 11
                                    

Günümüz

Xiao Zhan cinayet maalinden ayrıldığı gibi yola koyulmuştu. Kafasındaki dönüp dolaşan sesler birbirine girmiş, çıkılmaz bir noktaya ulaşmıştı. Halâ sevdiği adamdan emindi. Onun böyle bir şey yapmayacağını tekrar edip duruyordu içinden. Beynindeki düşünceler onu gördükleri kanıtlara bakarak ikna etmeye çalışsa da, kalbi onu çok iyi tanıdığını haykırıyordu ısrarla.

Şehir merkezine geldikten sonra yol ayrımındaydı. Sağa dönse ofise gidip hemen araştırmaya başlayacak, Yibo'yu bu durumdan kurtarmak için gerekli bütün kanıtları toplayacaktı. Sola dönse sevdiği adama gidecekti. Nerdeyse iki gündür görmediği, telefonlarına bile ulaşamadığı adama.

Tereddüt...

Bundan nefret etmişti Xiao Zhan. Şuanda bunu düşünmesi bile saçmayken bulunduğu yol ayrımında resmen seçim yapması gerekiyordu. Onu kurtarmak mı yoksa bütün bu olanları boş verip onu sıkıca kucaklamak mı?. Yeşil ışığın yanmasıyla birlikte direksiyondaki memura sola dönmesini söylemişti. Bütün enerjisi,bütün gücü bu adamdı. Onu gördükten sonra ne yapması gerekiyorsa yapabilirdi. İlk önceliği daima Wang Yibo'ydu.

Göğüs kafesi kalbine daha da baskı yapmış, eve yaklaştıkça nefes alması neredeyse imkansız hale gelmişti. On beş dakika sonra geldiği sitenin güvenliğine kendini arabanın camını açarak göstermiş, kapıyı açmasını istemişti. Her akşam mutlu ve huzurlu geldiği eve şimdi bu halde ilk defa geliyordu. Ayakları adım atmayı reddediyor, kalbi ise son hızda Yibo'ya koşuyordu. Apartmanın giriş kapısından sonra asansöre yönelmişti. Açılan kapıyla kendini dar, havasız ve kasvetli olan bu ufak alana bırakmış yukarı çıkmak için düğmeye basmıştı.

Yirmi sekiz...

Yirmi dokuz...

Kapı açılıyor...  

İlk defa bu ses Zhan'a korkunç gelmişti. Diğer zamanlar asansörün kapısının açılmasıyla her zaman onu kapıda bekleyen adamı görürdü. Sanki geldiğini hissedermiş gibiydi. Haber vermese bilr sanki Yibo geldiğini hissedip her zaman o kapıda onu bekliyor olurdu.

Kapının açılmasıyla bütün dünyası başına yıkılmıştı sanki. Bomboştu. Beklemiyordu hiç kimse. Her zaman onu karşılayan sıcak gülümseme yoktu. Yerini buz gibi soğuk koridora bırakmıştı. Yıllar sonra ilk defa eve anahtarla girecekti. Çantasından anahtarı güçlükle çıkarıp anahtar deliğine götürdü. Eli anahtarı çevirmek için kendini zorlamıştı. Açılan kapının ardında gördükleri ise olduğu yerde donmasına neden olmuştu.

Her yer dağılmış,yastıklar evin dört yanına fırlatılmış, yerde ise duvara fırlatılmış vazonun kırık parçaları...

Sadece yemek masası olduğu gibi duruyordu. Mum dibine kadar yanmış, eriyen kısımlar şamdandan masanın üstüne akıp orada donup kalmıştı. Hazırladığı yemeğe dokunmamıştı bile. Ve şarap. En sevdiği şaraptı Yibo'nun. Cabernet sauvignon. Bulmak için çok uğraşmıştı. En özel günlerde içerdi bu şarabı Zhan'la  ama şimdi son damlasına kadar içmişti tek başına. Kadehin dibinde tortusunun verdiği kırmızılık kalmıştı sadece. 

Daha fazla oyalanmak istemeyen Zhan diğer odalara bakmıştı. Yoktu. Gerçekten de dediği gibi gitmişti. Gideceği tek yer vardı babasının yanı.

Telefonunu cebinden çıkardığı gibi rehbere girip numarayı bulur bulmaz aramıştı.

''Babam'' aranıyor...

Bir kaç defa çalmasından sonra karşıdan gelen sesle kendine gelmişti Zhan.

''Baba merhaba, nasılsın?''

ARE YOU KILLER [YIZHAN]✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin