15|

419 48 29
                                    

15| Yükselen Keman Sesleri.

•••••••••••~♪

'Bir mesaj gönderildi'

- İşten çıktım neredesin?

Merdivenlerden inip, sokağa yönelirken, göz ucuyla baktığım telefondan yang'a mesaj göndermiştim. Temkinle sağıma soluma bakarak yolun karşısına geçtim. Telefon ile beraber elimi küçükçe olan cebime sokarken, adımlıyordum. Arada bir geri olduğu yerden çıkarıp, cevap gelip gelmediğini de kontrol ediyordum.

"Lanet olası!"
"Ne diye cevap vermezsin."
Bir anlık hiddetle telefonu önüme getirdim ve rehberden Yang'ın numarasını çevirdim.

'Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor lütfen sinya.. '

Telefonu, cümlenin tamamlanmasını izin vermeden küfürler yağdırırken kapattım. Geri cebime koydum ve kollarım birbiri üzerindeyken, şirketten bir iki sokak ötede olduğum yerde duvara yaslanıp Yang'dan haber bekledim. Geçen saniyelerin sonunda yavaş yavaş yükselen koşuşmaların ve ayakların çıkardığı, yerdeki çakıllara vurma sesleri ile gürültünün baş gösterdiği caddeye döndüm.

Ellerinde sopalar, bıçaklar ve silahlar ile mağazaları yağmalayan tipler, etrafa dehşet saçıyordu. Yükselen bağırışlar ile korkarak kaçan insanlara bakarken, kornaların seslerini işittim. Bir kaç saniye öncesiye kadar, neredeyse nefesimi duyacak sessizlikte iken ortalık, şimdi ise gürültü tüm meydanda
baş kaldırıyordu.

İnsanlar çok acınası.
Kendi cehennemlerini yaratıyorlar dünyada, içine iyi kötü her seyi atarak yakıyorlar.
Ve bundan zevk alıyorlar.
Bundan nasıl zevk alıyorlar?

Polislere karşı gelmeye çalışan gür sarı saçlı oğlana bakarak bunları düşünüyordum ki; beni fark etmişti. Bana gülümsedi. Bundan emin olmak için etrafıma bakındım. Ve evet bu herif bana gülümsemişti. Kaşlarım kalkık onu izlerken ağızını oynatması dikkatimi çekti. Ciddi ifadesi suratında hakim iken, bana bir şeyler anlatmaya çalışır gibi bir hizada ağızını oynatıyordu.

Gürültünün ortasında, kulaklarıma kesik kesik gelen ses, karşıdaki adamın ağızı ile aynı orantıda hareket etmişti.

"Wang yibo."
"Ölmek mi istiyorsun?"

Hafif olan sırıtışı tanıdık bir kahkahaya dönerken silüetide değişiyordu. Üzerime kaynar bir demir dokundururcasına yanan bedenimi dik tutmaya çalışıyordum. "Lütfen, lütfen, lütfen"
Birazdan karşımda olacağına emin olduğum görüntüyü bir umut gönderirim belki diye yalvardım. Titreyen göz kapaklarım, aynı görüntüyü defalarca görmekten yorulan gözlerimin üstüne örtüyordu. Zihnimde dolaşıp duran aynı cümleler, onlar bile sıkılmıştı bu durumdan. Bir şeyler yapmak istiyorum, bağırmak istiyorum. Zihnimin içine ulaşıp, bu görüntüyü... "Kekeleyeni" oradan söküp atmak istiyorum.

Kahkalar yükselirken, gözümü açtım. Tahmin ettiğim görüntü, polislerin ve insanların arasından beni dikizlerken. Bağırdım. Oldukça yüksek bir sesle bağırdım. Ne yapmayı bilmeden koşuşturdum. Karşımda, kekeleyenin suratına sahip olan adama doğru. Koşarken yumruk yaptığım elimi geride tuttum. Adamın, yumruğumu sallayabileceğim hizada önüne geldiğimde, elimi önüme geçirdim. Ona vereceğim yumruktan daha seri davranan adam, elindeki gümüş bıçağını uzatıp, bacağımın uyluk kemiğine varan yere sapladı.

Acı ile inleyip, bıçağın yanlarından, saplanan yere bastırırken topallayarak geriye kaçtım. Ben bir anlık gafletin sonucunu öderken, insanlar korku ile çığlığı bastılar. Polislerden bir kaçı beni tutup, diğerleri beni bıçaklayanı yakalarken ona baktım. Şu an ilk gördüğüm haliydi, sarı saçlı oğlanın suratı. Ondan bakışlarımı ayırıp, beni tutan polise döndüm. Bana kafasını iyi olacaksın der gibi sallarken, öksürüp, ağzından ufak ufak kanları tükürmesi ile beni kollarının arasından ayırması çok uzun sürmedi.

Violinist | YizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin