4~ "Sana gitmeni söyledim."

1.4K 222 191
                                    

Xiao Zhan kendisine upuzun gelen saniyelerin ardından kalabalığı aralayarak yerde bilinçsizce yatan Yibo'ya doğru eğildi. Kontrol edilemez bir şekilde titrediğini, küçük olanın ince bileğinde nabız kontrolü yaparken fark etmişti. Karşısında hep kanlı canlı duran çocuğun nabzına bakmak bile o kadar garipti ki, elini ürpertiyle korkarak geri çekti.

Şoka girmiş gibi bir hali vardı. Gözlerini Yibo'dan ayıramıyor ve en büyük yarasından, omzundan süzülen kanı hiç mi hiç görmek istemiyordu. Solgun yüzünün birkaç yerindeki ezilmelere baktı. Açık renk uzun saçlarından yüzünü gelenleri çekti yavaşça.

Kendisini kaybetmemek için zor tutarken birilerinin ambulansı aradığını işitti.

"Yibo."

Kulaklarına ulaşan acı dolu sesine hayret etti. Şaşırmıştı çünkü o an en az Yibo kadar canının yandığını fark edemiyordu. Yibo'ya seslenen kişinin kendisi olduğunu bile eş zamanlı  anlayamayacak kadar korkuya teslim etmişti aklını.

Yibo'nun ise bilinci yerindeydi, kaşlarını çattı sonra da yavaşça gözlerini araladı. Zhan onun gözlerine baktığında küçük bir rahatlama ile farkında olmadan derince nefesini dışarı vermişti. "Beni duyuyor musun?"

Küçük olan cevap vermeden ifadesiz bakışlarla kendisine bakarken sorusunu korkarak tekrarladı. "Yibo beni duyuyor musun. Vücudunun herhangi bir yerini hareket ettirebiliyor musun?"

Güçsüz bir hareketle sağ elini kaldıran çocuğun elini anında tutarken gözlerinin içine korkarak ve farkında olmasa bile ağlayarak bakmıştı. Birleşen ellerine bakan Yibo ise o an, konuyla epey alakasız olarak parmaklarını incitmeye korkar gibi tutan elin tüm titreyişlerine rağmen zarafetinden hiçbir şey kaybetmediğini düşündü. Aynı anda açık tutmaya zorladığı bilinci yüzünden derin acıların kucağına düşüyordu.

Eklem yerleri kanayan parmakları korkarak tutan Zhan bir şeyleri net göremiyor ve hatta yüzü gözyaşları ile yıkanıyor olsa da ağladığının da kesinlikle farkında değildi.  Yaralarla dolu yüzüne üzülerek baktığı çocuk bir şeyler söylemek ister gibi dudaklarını araladığında, onun zayıf sesini duymak için üzerine eğildi ve kısık sesi  kulağına ulaştı.

"Gitmem gerek, beni bekliyorlar."

Bunları söyleyen Yibo, Zhan'ın içine düştüğü çaresizliğini önlenemez bir şekilde arttırdı, nefesi kesilerek hıçkırdı ve böylelikle ağladığının, içli içli hıçkırıklara boğulduğunun farkına varabildi. Algısı işleyen zamana yetişemiyor ve geriden geliyordu. O anda, gözlerini yeniden kapatan Yibo'nun yanı başında, gelmek üzere olan ambulansı beklerken neler hissettiğini tarif etmesi çok zordu. O hayatı boyunca filmler dışında trafik kazası görmemişti. Tıp okuyor olmasına rağmen hiç ölümle bu kadar yakın durmamıştı. Tanıdığı kimseyi kanlar içinde de görmemişti. Her şeyden önce o hiç böyle bir şeyin sorumlusu olmamıştı.

Orada, tutmaya devam ettiği eli son kurtuluşu gibi inançla bırakmazken, titrek gözyaşlarını Yibo'nun hırpalanmış bedenine akıttığı sırada içsel anlamda bir çöküş yaşıyordu. Derince bir uçurumun kenarındaydı sanki ve pişmanlığı onu aşağıya çekmeye heves edeli çok olmuştu. Karanlık eller tarafından tutulduğunda bile fark edememişti ve nihayet o ellerin galip gelmesiyle o derin çukura düşmeye başlamıştı. Ancak bir detay vardı, sürekli olarak gökyüzüne baktığı için düşmekte olduğu karanlığın varlığını fark edememişti. Şimdi ise o karanlığın en dibinde, kalbindeki suçluluğu söküp atması için hiç ışık yok gibiydi.

Gözünün önünden kurduğu planlar geçti. Eğlendiği, zevk aldığı aptal planların hepsine lanet ederken belki de ilk kez son 1 yıldır kendini neden böyle bir duruma soktuğunu sorguladı.

Can't Pretend~YizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin