15~ "Tıpkı bir çiçek gibisin."

1.3K 178 483
                                    

Zhan duyduklarından sonra bir süre nefesini tuttu. Ne işittiğini ve ne tepki vermesi gerektiğini düşünmeye ihtiyacı vardı. Böyle bir cevap almayı beklemiyordu. Sonunda Yibo'nun her anne kelimesini duyduğunda sertleşen aynı zamanda daha da kırılgan hale gelen bakışlarının sebebini anlayabilmişti. Yüreği ağırlaşırken en içinde ince bir sızı duydu. Aklına hastanede Yibo'nun rüyasında anne diye sızlanışı ve güçlü duruşuna rağmen kendini nasıl kaybettiği gelmişti.

12 yıl,çok uzundu. Yibo annesiz kaldığında 7 ya da 8 yaşında olmalıydı. Kendisinin o yaşlardaki  halini gözlerinin önünde getirmeye çalıştı ve nefessiz kalır gibi oldu yeniden. Yibo sırtını koltuğa yaslamış tavana doğru bakarken Zhan zorlukla yutkunarak ona çevirdi gözlerini. Bir şeyler söylemek istiyordu. Teselli eden, iyi gelecek bir şeyler çıksın istiyordu dudakları arasından. Ama yapamadı. Bunun yerine hala boşluğa bakmakta olan Yibo konuştu. Söylemişti bir kere, devam etmeli ve biraz olsun dökmeliydi içindekileri.

"Onu öyle çok özledim ki,adı koyulmuş bütün hasretler kadar, gökyüzünde saydıkça çoğalan yıldızlar kadar." Sesi titriyordu, aldığı nefes ciğerlerine ağır gelirken neredeyse fısıltı kadar olan bir sesle devam etti." Gege, ben annemi çocukken bana söylediği şarkıların toplamından daha fazla özledim."

Zhan, Yibo'nun sesinde kaybolup parçalara ayrıldığında, yüreğinde yer bulan sızı yüzünden garip bir şekilde onu anladığını hissetti. Sanki, biraz uzağında oturan çocuğun kalbini açmış, acısını görmüş, ardından o acının birazını kendisine almıştı. Oysa o bilemezdi. Kuvvetle muhtemel anlayamazdı da. Çünkü Zhan tek çocuk olarak doya doya sevilmişti annesi tarafından. Hayatına Yibo girene kadar özlem duygusunu hakkını vererek yaşamamıştı bile.

"Görüntüsü gözlerimin önünde çok net. Okuldan eve döndüğümde beni kapıda nasıl karşıladığını hep görür gibi oluyorum. Bahçedeki çiçekleri koklarken gözlerini nasıl ağır ağır kapatıp açtığını biliyorum. Yemek yaparken, şarkı söylerken, beni kucağına alıp oyunlar oynarken yüzünde beliren mimikler hala ezberimde." Geçmişe gitmiş, aynı görüntüler bir kez daha misafir olmuştu zihnine. Kırık bir gülümsemeyle kısa bir an soyutlandı ortamdan. " Canım, güzel annem benim."

Sonra Yibo, o güzel görüntüyü uğurladı zihninin sahnesinden. Gülümsemesi gitti, kırıklığı kaldı yüzünde. "Ama." Dedi, bu sefer sesinde kabul edememezlik vardı."Ama sesini artık hatırlamıyorum. Oysa ki her gün şarkılar,şiirler söylerdi. Onun sesiyle uykulara dalardım, onun sesiyle uyanırdı gözlerim. Nasıl oldu da unuttum bilmiyorum."

Anlatmayı bırakıp, ağlamak istedi. Çünkü bu mevzu, onun kapanmayan ve hep ince ince sızlayan yarasıydı. Ne zaman aklına getirse bin parçaya bölünüyor, sekizinci yaşının güçsüzlüğü yüzünden toplayamıyordu kendisini. Tek bir damla gözyaşı, göz çizgisini takip ederek aşağıya yuvarlandığında sertçe sildi onu. Yeni bir gözyaşı gelmesin diye mühürledi göz pınarlarını. Artık çocuk değildi, ağlamadan durabilirdi.

Zhan gözlerini kırpmadan ona bakıyor ve nefes alırken bile ses çıkarmaya korkuyordu. O anda karmakarışık hissediyordu kendisini. Sıkışan ve kendisini yoran kalbine sıcak bir nefes üfleniyor gibiydi. Midesi kasılırken, bir şeyler yapmak isteyip yapamamakla sıkıntılanıyordu. Ne zaman öğreneceğim ben bunu diye düşündü. Ne zaman öğreneceğim Yibo'yu teselli etmeyi?

"Üvey annem bana hiç kötü davranmadı."

Yibo hala ileriye doğru bakıyordu. Melodik ve güçsüz bir gülüşün ardından konuşmasının devamını getirdi. "Hatta sıklıkla sevdiğim yemekleri yapardı. Okuldaki veli toplantılarını hiç kaçırmaz,doğum günlerimi hediyesiz geçirmeme izin vermezdi, beni kendi doğurduğu çocuktan ayrı tutmadı hiçbir zaman. "

Can't Pretend~YizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin