XXXV.

33.6K 1.5K 695
                                    


Kahve makinesini ilk kez çalıştırıyordum. Geçtiğimiz günlerde, Onat kocaman bir kutu ile eve geldiğinde mutfak tezgahına kendimi çalışma ortamımda hissettirecek bir parça ekliyor olması belki de beni mutlu etmeliydi. Fakat bu makineden kasıtlı olarak uzak duruyor olmamın sebebi, onu nasıl kullanacağımı bir türlü çözemiyor olmamdan kaynaklıydı. Geldiği günden bu yana Onat onunla her kahve yapmaya giriştiğinde uzaktan meraklı gözlerle izlemiş, yine de yanına yaklaşmayacak kadar temkinli hareket etmiştim. İlk önce iyice çözmeli, ardından kullanmaya geçmeliydim.

Öğütülmüş kahvelerin bulunduğu kavanozlardan, en fazla azalanını alarak kolları sıvadığımda hala kendimden kuşku duysam da, sanırım çalıştırmayı başarmıştım. Makinelerle aram hiçbir zaman iyi olmamıştı. Kahvenin gelişini beklerken sabırsızlıkla içimi çektim.

"Hadisene aptal makine."

Yaklaşarak yanına doğru bir tane vurdum fakat bu yalnızca makinenin sinyal sesi gibi bir ses ile sürekli olarak ötmesine sebep olmuştu. Telaşa kapılarak makineyi ellerimle sarstım ve "Sus," diye fısıldadım mutfak girişini kollayarak. Onat çalışma odasındaydı. Amacım ona çalışırken kahve götürmekti fakat makine ona vurduğum için ötmeye başlamıştı şimdi.

"Söz bir daha sana vurmayacağım," dedim makineye yalvararak.

Makine beni tınlamadan ötmeye devam ederken bir elimi alnıma yapıştırdım ve tekrar arkama baktığımda Onat'ın elbette ki sesi duyarak mutfağa gelmiş olduğumu gördüm. Yaklaşarak ötmekte olan makineye bir bakış attı, ardından bana doğru dönüp tek kaşını kaldırdı.

"İçinden kahve gelmiyordu. Ben de vurdum, sonra ötmeye başladı," dedim suçlu bakışlarımı ellerime dikerek.

"Makineye mi vurdun?" Başımı hafifçe salladım. "Şimdi ne yapacağız? Ya bize gücenip hiç susmazsa? Ya da bir daha asla bize kahve vermezse?"

Gözlerimi kırpıştırarak başımı kaldırıp Onat'a baktım. Yüzündeki alay dolu ifadeyi gördüğümde, benimle dalga geçiyor olduğunu sonunda anlamıştım. Dudağının ucu hafifçe kıvrıldı ve makinenin bir yerini açarak bana 'gel' işareti yaptı. Ellerimi sırtımda bağlayarak makineye doğru yaklaşıp Onat'ın gösterdiği yere doğru baktım.

"Burada ne var?" Onat dikkatle suratıma baktı.

"Hiçbir şey yok," diye cevap verdim ben de ona bakarak.

"Evet. Doğru noktaya parmak bastın. Hiçbir şey olmadığı için," diyerek konuşmasına ara verdi ve biraz su doldurarak boş olan yere boşalttı. Ardından kapağını kapatıp, tekrar çalıştırma düğmesine bastı. Ötme sesi kesildi. "Kahve makinesi kahve yapmayı reddetti. Sen vurduğun için değil."

Kendimi geri zekalı gibi hissederek geri çekildim. Onat'ı izlediğim birkaç seferde, hiç oraya su doldurduğunu görmemiştim. "Ama sen düğmeye basıyordun sadece."

"Çünkü hazne dolu olduğunda makine kahve yapmaya devam eder. Boşaldığında sana uyarı verir. Tabii sen yine de makineye vurmazsan bizim için daha uzun süre kahve yapabilir."

Dudağımı büzerek başımı salladım. Onat bana birkaç saniye baktıktan sonra otuz iki dişini gösterecek şekilde sırıtmaya başladı. Bir eliyle saçımı karıştırdıktan sonra çalışma odasına geri dönmek üzere yanımdan ayrıldığında, omuzlarımı düşürerek derin bir nefes aldım. Sonuç olarak makineyi bozmamıştım. Nasıl çalıştığını da tam olarak öğrenmiştim.

Hazır olan kahveyi bir kupaya doldurarak Onat'ın peşinden çalışma odasının yolunu tuttum. Pazar olmasına rağmen kahvaltıyı yapar yapmaz lanet odasına çekilmişti ve öğleden sonra bana zaman ayıracağına söz vermişti. Söz verdiği için onu kendi haline bırakacaktım. Kupayla birlikte kapısını kapatmadığı çalışma odasına girdiğimde, Onat'ı bilgisayarına bir şeyler yazarken buldum. Üzerindeki eşofman ile bir avukattan çok, masabaşına zorla oturtulan sporculara benziyordu bu haliyle. Ona en çok yakıştırdığım ikinci renk olan beyaz sweatshirt'ünü giymişti. Böyle zamanlarda üzerine atlamamak için kendimle epey cebelleşiyordum.

Mavinin Maviyle Buluştuğu ÇizgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin