Öylece bırakıp gidiyor. Nefes alamıyorsun, ağlayamıyorsun. Ama dayanamıyorsun da. Anlatamıyorsun, anlayamıyorsun. Ne yaparsan yap gelmiyor, sevmiyor. Canın çok fazla yanıyor ama onun umrunda olmuyor. Hani o senin 'şarkımız' yaptığın şarkı var ya, o sizin şarkınızı başkalarıyla dinliyor. Sadece onu düşünüyor. Sen ölsen umrunda olmaz. Ağlasan, bağırsan, yalvarsan... Arkasına dönüp bakmaz. Onun gözünde hiçbir şeysindir çünkü. Senin ne kadar sevdiğini görmez, bilmez, duymaz. Seninle ilgili olan her şeye gözlerini kulaklarını sımsıkı kapar. Sen ne yaparsan yap, sevmez. Sende gurur kalmıyor, sana ne kadar 'git' dese de yapamıyorsun. Kabullenemiyorsun. Çünkü sen hep seversin. Öylece, karşılık beklemeden sever, beklersin. O ise seni hiçe sayar. Başkasına dokunur, başkasını öper. Teni başka tenlerde can bulur.
Sen, sen o kadar iyi bilirsin ki seni sevmediğini, o kadar iyi anlarsın ki. Yine de vazgeçemezsin. Kendine yenik düşersin, ona yenik düşersin. Kalbine engel de olamazsın. Kalbin kanar, ağlar... susmaz, susturamazsın. O ağlar, sen ağlarsın. Ama sevdiğin kadın bütün bunları bilmez. Sen tükenirsin, o izlemez bile. Ve bilirsin, artık koparıp atman gerekir. Koparıp atarsın, ama hep yara kalır. O güzel yaran, seninle birlikte büyür. Hep izi kalır. İzi geçmez. Ama artık kanamaz. Ağlamaktan yorulur kalbin.
Kardeşi Mert için gittiği bir barda seçtiği bir adamdan hamile kalmayı planlayan Duru'nun tek amacı doğacak olan bebeğinin kardeşine nefes olmasıdır.
Duru amacına ulaşır fakat bilmediği şey ise seçtiği adamın karanlık dünyasıdır.