1467'li yılların Fransa'sında doğup büyümüş bir kızın köle olarak el konulması ve İngiltere'ye getirilmesiyle başlayan yürek burkan bir hikaye. Hıçkırıkları duyulmasın diye ellerini ağzına sıkıca kenetleyip gözlerini kapattı. Aklına haince kazınan o görüntüler içinde huzura dair olan her şeyi vahşice katlettiğinde alnını pürüzlü betona yaslayıp bir ninni mırıldanmaya başladı... Evlerinin önündeki su bahçesi düştü aklına. Eteklerini havalandırıp evin avlusunda koştuğu anlar geldi gözünün önüne. Thomas'ı gördü sonra. Bebekleri kıskandıracak güzelliğiyle yine başını döndürmüştü. Sonra Kırlangıç Bayırı'nda buluverdi kendini. Önünde sereserpe yayılmış ovalara hitaben en sevdiği şarkıyı söylemeye başladı pürüzsüz sesiyle. Kuşlar bile eşlik etti bu kusursuz melodiye. Çiçekler hayranlıkla parıldadı, ağaçlar saygıyla eğildi önünde. Gözyaşlarıyla ıslanan dudakları minik bir tebessüm bahşetti, her şeye rağmen. Kulaklarına dalgaların uğultusu doldu. Minicik kalbinde kopan firtınalar mı sallıyordu bu vahşi denizi yoksa delicesine yağan sağnak mı? 〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️ Ah şu sağnak, diyorum. Sırılsıklam özletiyor şu çılgın sağnak.