Yiğit, elindeki flaşı açık telefonu ışığı asansörün tavanına vuracak şekilde yere bıraktıktan hemen sonra elleri yanaklarımı kavrayarak, "Hadi Eylül, derin bir nefes al."
Kulaklarım uğulduyor, görüş alanım arada bir netleşip bulanıklaşıyordu. Kendimi, aklımı toplayıp dudaklarımı aralayacak konumda hissetmiyordum. Nefesim git gide daha da daralıyor, gözlerim kapanmamak için göz kapaklarımla savaş veriyordu.
"Eylül, bana bak." Söylediklerini uğultu şeklinde duysam da ne yazık ki cevap veremiyordum, sadece hafif aralık gözlerimle yüzüne bakıyor, söylediklerini dinlediğimi anlaması için gözlerimi yumup açıyordum.
"Eylül!"
"Eylül, sakin ol."
"Eylül, nefes al."
Yiğit'in git gide yükselen sesi ile tedirginliğim daha da artarken yanaklarımı kavrayan büyük, kemikli soğuk elleri ve dudaklarımda hissettiğim bir erkeğe göre oldukça dolgun i dudakları bütün sistemimi çökertmeye yetecek kadar yoğun duygular hissetmeme sebep oluyordu.
Vücudumdaki kan az önce çekilmiş, vücudumu buz kaplamışken şimdi fazla miktarda pompalanan kan ile bütün vücudum sıcaklamıştı. Hareketsiz duran dudakları bir süre sonra hareket ederek ağzımı aralamamı sağlarken bir anda kontrolü tamamen eline alarak işaret ve orta parmağı ile çenemi hafifçe yukarıya kaldırdı. Burnundan aldığı derin nefesleri bir bir dudaklarımın arasına bırakırken, titreyen ellerim ve bedenimle bir süre hareketsiz kaldım. O ise durmadan aynı işlemi birkaç kez tekrarladı. Yanaklarımdaki ellerinin baş parmakları elmacık kemiklerimi aşağı yukarı okşarken göğüs kafesimi zorlayan kalbimin atışlarını duymaması imkansızdı.
Saniyeler içinde ciğerlerime ulaşan onun nefesi kendimi biraz olsun sakinleştirmemi sağlarken dudakları dudaklarımın üzerindeyken gözlerimi yavaşça araladım.
~Yiğit bir adamın Eylül masalı.~
Sıradan bir mahalle hikayesidir, aksiyon içermez.
"Bakıpta görmek istediğin kişi kim?"
Genç adam, yüzünü arkadaşına çevirmeden dört saattir baktığı yere baküaya devam etti.
"Zift karası hayatımdaki gün ışığı." Diye yanıtladı onu.
Adamın sözleri, koskoca bir gökteleni yıkacak bir deprem niteliğindeydi. Lakin bu sözler Çınar 'ın kafasındaki ipleri birbirine dolamaktan başka işe yaramadı. Adamı ilk defa bu halde görüyordu.
O an adamın saatlerdir izlediği pencere açıldı ve zifir karası gökyüzünden dolayı tam olarak seçilmesede kahverengi saçlı bir kadın
pencereye çıktı.
mım bu mın dudakları yukarı doğru kıvrıldı.
Zamanın ipleri gerildi, kaderin ağları birbirine girdi ve bir yol oluşturdu.
Ne yazıkki ne kadının nede adamın bu yolda karşılaşacağı sürprizlerden haberleri yoktu.
Kader onlar için ağlarını ördü ve tüm saatler durdu.
Perde açıldı.
İşte oyun şimdi başlıyordu.