Kusur bir zamanlar insanların örtmeye tenezzül etmedikleri,aksine ökçeleriyle ezdikleri; kusurlularınsa bilinmesinden ölesiye korktukları bir acıdan ibaretti. Ve öyle zamanlarda ten renginden, saçlarına, yüzlerine, bedenlerine kadar utanan kişiler ancak gizlediklerinde kusursuz olduklarını zannederdi. Oysa kusursuzluk, tüm kusurlarını kabul etmekle başlardı. Kusurlarsa asla Tanrı'nın bahşettiklerinden ibaret değildi. Ancak yaşadıkları dönemde kusur sayılan hiçbir şeyle doğmamasına rağmen, eksik olduğu söylentisi sırtına kambur gibi çöken genç, çoktan abilerinin kamburu üzerine kor yüklü sözleriyle binmelerini kabullenmişti. Vefat etmiş babalarının nimetini küçük kardeşlerinden sakınmak isteyen abileri, henüz küçücük olan çocuğu önce ezdiler. Sonra neredeyse her şeyden eksik büyüttüler. Babalarına en çok benzeyen küçük kardeşleriniyse günün birinde hiç tanımadıkları bir Kont'a vermeyi uygun gördüler. Ve onların birbirlerinden habersizce, ancak birbirlerine tutunabildikleri hikayelerini böylece alevlendirdiler.