1950'ler Türkiye'sinde, dünyaları isteyen bir genç kızın öyküsü.
Nermin K. Arıkan, Galata Köprüsü'nde yaşamına son vermek istediği soğuk bir İstanbul gecesinde, daha evvel hiç tesadüf etmediği zengin, hoş bir kadınla karşılaşır. Kadın ona mani olmayı başarmanın bir yolunu bulur ve onu Üsküdar'daki köşküne davet eder. Gece boyu, aralarındaki çekinceye rağmen dertleşirler. Ancak Nermin, kadının köşkünde uykuya daldığı an korkunç bir gerçekle yüzleşir.
Nermin birdenbire 1950'lerin Ankara'sına, hayallerini gerçekleştirmek üzere İstanbul'a kaçma hayalleri kuran 17 yaşındaki Rehiye Ağaçlıtepe'nin hayatına uyanır.
O, Rehiye'dir. Ve yaşamı, en başından beri Rehiye'nin geleceği gördüğünü sandığı korkulu kâbuslarından başka bir şey değildir.
Mahinev, yalnızlıkla arkadaş bir kızdı. Doğduğunda yalnızdı, acı çekerken yalnızdı, büyürken yalnızdı. Böyle öleceğini düşünüyordu ta ki bir ailesi olduğunu öğrenene kadar.
Aynı şehrin içinde, kendisinden kilometrelerce uzakta; annesi, babası, abileri ve kardeşi vardı.
"Artık yalnız olmayacağım diye düşünmüştüm. Beni sevseydiniz eğer, size bunu misliyle öderdim. Neden canımı acıttınız?"
🌠
"Bana ne istediğini söyle."
"Seni." dedim. "Seni istiyorum."
Pamir gülümsedi. "Pekâlâ, bu kolay. En başından beri bana sahiptin zaten."