Hayaller, derin bir uçurumu andıracak kadar derinlerdi.
Kaderin yazıldığı uç noktalar, hayallerin bittiği yerlerdi.
Uçsuz bucaksız, eşsiz dünya da kurulan hayaller...
Güvenerek başlanırdı her yola, inanılırdı kavuşulabileceğine bir gün hayaline.
Derdi ki insan kendine:
''Hayalini gerçekleştirmek, gerçeklere güvenmek ile başlar. ''
Öyle zannetmiştim ben de.
Her hayalin gerçek olmayacağını bilsem bile, olası hayaller kurduğumu sanmıştım ben yinede. Olabilir, gerçekleşebilir. Umutları ile...
''Hayallerinizin gerçekleşmediğini öğrendiğinizde, kalbinizde derin bir yara açılır. ''
Görünmez bir yara, derinliği belirlenemez bir yara...
Hayal kırıklığınızın tüm kırıkları, bu yaranın içine dolu verir.
Güven duygunuz size ihanet eder ve hatta belki de sizi bitirebilir.
Kendinizi kaybedersiniz.
Benliğinizi kaybedersiniz.
Ruhunuzu bile kaybedebilirsiniz... Hatta belki de her şeyinizi.
Bunlara bir çare bulunurdu elbet.
Hayallerin gerçekleşmesine bir çare bulunabileceği gibi,
Hayallerin gerçekleştirilmesine...
Şu koca Dünya da her şeye çare vardı.
Ama akıllarda tek bir soru kalırdı.
''Peki ya Ölüme?''
-Azra Güler.
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....