Önümdeki cipsleri ağzıma tıkarken gözümün haber bültenine ilişmesiyle donakaldım.
"Herkesin alev gibi kızıl saçları, siyah maskeli yüzü en önemlisi de olağanüstü piyano yetenekleriyle tanıdığı ve sosyal medyada da Ariel olarak tanınan isimsiz kız, ünlü müzik eleştirmenleri tarafından yorumlandı.
Ariel'in şu ana kadarki en yetenekli piyanistlerden biri olduğu ortada, diyor Josephine Miller. Beethoven'dan sonraki yazılmış en duygulu şarkılara imzasını atıyor genç kız, kimliğini gizlemesi de cabası. Müziğiyle tanınmak istediği aşikar. Bununla birlikte, kadınların sanata yönelmesini destekleyen bir simge oldu, Ariel. Oysaki yüzüyle para kazanabilecek düzeyde olduğunu düşünmekten de alıkoyamıyor insan kendini, ne yaşı ne de yüzü hakkında bir fikrimiz var, bildiğimiz tek şey onun notaları. Asıl sanat da budur, diye de bir bitiş yapıyor kendisi. Adam Fernando'nun konu hakkındaki görüşlerini öğrenmek istiyorsanız..."
Gördüğünüz gibi ne ünlü oldu şu Ariel, Bayan Miller bile yorum yapma ihtiyacı duyduysa...
Ne garip anneciğim, kendi kızını hiç de umursamazdın.
Hikaye de yetişkin içerik bulunmaktadır!
Bunu bilerek okumanızı tavsiye ederim.
"Seni meşgul ediyorum bu saatte ama dün telefonum sende kalmış onu alabilir miyim?" dedim. Elini sağ ön cebine sokup çıkarttı ve bana uzattı. Telefonumu almak için elimi uzatınca geriye çekti. Kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Bugün o puşt aradı, açtım." dedi.
"Neden?" dedim.
"Canım istedi." dedi.
"Canın istedi diye benim telefonumu açamazsın." dedim. Kaşlarını çattı ve bir adım yaklaştı.
"Ama açmak istiyorum." dedi. Anlamazca yüzüne baktım.
"Ne demek istiyorsun Arslan Abi?" dedim. Gözlerini kapatıp soluğunu bıraktı. Gözlerini açıp dişlerini sıkarak konuştu.
"Bak işte bunu istemiyorum. Bana abi demeni istemiyorum. Senin için abi olmak istemiyorum." dedi. Benim için abi olmak istemiyor muydu? Şaşkınlıkla gözlerimi açıp kalbimin hızlanmasıyla ona baktım.