it's time

48 7 33
                                    

low-no comprende

keyifli okumalar 💗

•/•

"kihyun, seni daha önceden uyardım değil mi? listedeki bu hâl ne? nasıl açıklayacaksın bunu?" gözüne listedeki yerini soka soka gösteriyordu başkan.
"nasıl yükselmeyi düşünüyorsun bu sıralama ile?" bağırmaya başlamıştı. kihyun ne yapabilirdi ki? onun yapacağı hiçbir şey yoktu.

"şarkıyı yeterince iyi yaptığımı düşünmüştüm. özür dilerim." elleriyle uğraşıyor, yere bakıyordu.

"demek ki yapamamışın, değil mi? bir daha böyle bir şey beklemiyorum." o sırada kapı tıklanmış, içeri hoseok girmişti. sinirle bakıyordu etrafa.

"hyung-" hoseok onun gözlerine baktığında susmuştu.

"kihyun, sen dışarı çık. ben başkan ile konuşacağım." bu sefer başkanın gözlerine bakıyordu. kihyun birkaç saniye gözlerine bakmış, ardından çıkmıştı.

"ne yaptığını sanıyorsun?"

"bağırmalarınızın sesi dışarıya kadar geliyor. söylemek istediğiniz bir şey varsa bana söyleyin, ben kihyun'a iletirim." başkan, sinirle bakıyordu hoseok'a.

"tamam, yok. çıkabilirsin." hoseok da birkaç saniye gözlerine sinirle baktıktan sonra çıkmıştı. kapının yanında kihyun, elleri arkasında duvara dayalı bir şekilde yere bakarak bekliyordu. hoseok, sadece ona bir kez bakmış ve asansöre doğru yürümüştü. arkasında da kihyun geliyordu. beraber asansörü beklemişler, hiç ses çıkarmadan ardından beraber kabine binmişlerdi.

"neden hiçbir şey demedin, kihyun? neden o adamın sana bağırarak moralini bozmasına izin verdin?" dolu gözlerini kaldırmış ve karşısındakine bakmıştı kihyun. daha demin azarlandığı yetmiyormuş gibi şimdi de azarlanıyordu

"ne deseydim? ne diyebilirdim ki? sen de biliyorsun böyle durumlarda güçsüz kalıyorum işte. daha sen neden üzerime geliyorsun ki?"

"bana gelince ağzın güzel iş yapıyor, diğerlerine asla sesini yükseltemiyorsun, değil mi?" gülmüş ve kafasını sallayarak konuşmuştu. "her neyse, diyecek hiçbir şeyim yok. nasıl istersen öyle davranırsın." o sırada asansör gelecekleri kata gelmişti.

"hayır, hyung! ya-yanlış anladın!" demesine kalmadan hoseok kabinden çıkmıştı bile.

kendisini bir pratik odasına atan hoseok, kihyun'un yaşlı gözlerini hafızasından silmek amacıyla son ses müzik açıp dans etmeye başlamıştı fakat asla odaklanamıyordu. aklından asla o yaşlı gözlerle kendisine bakan kihyun'u unutamıyordu. zaten başkan yüzünden iyice azarlanmıştı, bir de kendisi azarlamış ve üzmüştü.

"ah!" bininci defa yapmaya çalıştığı dansı sonunda pes ederek bırakmış ve gidip şarkıyı kapatmıştı. özür dilemeliydi, acilen kihyun'dan özür dilemeliydi. telefonunu açıp mesajlar kısmına gelmişti. en azından şimdilik bir mesajla bir şeyler yapabilirdi.

kiki🐹

hoseok: hey, orada mısın?
özür dilerim
sana öyle çıkışmamalıydım
gerçekten
çok özür dilerim

bir süre beklemiş ama mesaj gelmemişti. pratik odasından çıkıp menajerlerinin bulunduğu odaya gitmişti. kihyun'un yurda gidip gitmediğini öğrenmek istemişti. menajeri yaklaşık yarım saat önce gittiğini söyleyince şaşırmış ve o da hızlıca hazırlanıp yurdun yolunu tutmuştu.

geldiğinde ilk işi, kısa bir duş almak oldu. ardından kihyun'un odasının önüne geldi ve bir süre bekledi. kapısı birkaç kez tıklatıp içeri girmişti. kihyun, yatağında yatmış uyuyordu ya da uyumuyordu.

it's time ; kihoWhere stories live. Discover now