BÖLÜM 1: KİŞİOĞLUNUN İHANETİ

122 19 4
                                    

Keyifli okumalar dilerim.

Zamanın çok ötesinde, köklü yağızlı dünyanın ortasında kişioğlu, barış içerisinde yaşardı. Yağız yer üstünde Hayat ağacım, Göğün Direği olan Kutup Yıldızı'na bağlanmış Gök'e bir kapı açmıştı. Bu Demirkazık'a bağlı Ak Boz At ile Gök Boz At koşar, onların peşinde de yedi azgın kurt gökyüzünde döner dururdu. Demirkazık' ın ilerisinde Gök Tanrının ışıklı ülkeleri, ak ruhların diyarları bulunurdu.

Bununla beraber Hayat Ağacımın kökleri Yer'in kapısını da örterdi. Kişioğlunun arasından seçilmiş elçiler, o kapıyı açar ,gerektiğinde Yer'in altına iner ,çıkınca da kapıyı kapatırlardı. Gök'ün kapısı hep açık, Yer'in kapısı ise sımsıkı kapalıydı. Yine gerektiğinde seçilmiş kişioğulları Gök'e çıkarlar, Tanrıların haberlerini ve lütuflarını yeryüzüne taşırlardı. Gök ve Yer mutlak uyum içerisindeydi. Ta ki Yeraltının sahibi Erlik Han, kişioğlunu kandırana kadar...

Kişioğlu, her zaman nefsine tutsaktı. Gök'ten gelen armağanlardan yüzünü çevirmiş, kendisine zerrece faydası dokunmayan Erlik Han'a biat etmişti....

Erlik Han, sonsuza kadar lanetlenmişti. Gök Tanrı'm, onu makamından kovmuş, yeraltına hapsetmişti. Erlik Han'ın kurtuluşu yoktu ve sınırsız kin sahibiydi. Kendisiyle beraber kişioğlunu da batırmadan durmayacaktı. Bu sebeple seçilmiş bir Yer elçisini türlü vaatlerle kandırdı. Çeşit çeşit sahte nimetlerle gözü perdelenen elçi Yer'in kapısını bir daha kapanmamak üzere açtı ve Erlik Han'ın habis ve çirkin iblislerden oluşan taifesi yeryüzüne çıktılar. İnsanlara musallat olup hastalıklar yaydılar. Ruhları kaçırıp Erlik Han'a hizmetkar yapmaya çalıştılar.

Tüm bunlar olurken, Yer ve Gök'ün dengesi de bozulmuştu. Gök'ün kapısı da bir daha açılmamak üzere kapanmış, koruyucu ruhlar yeryüzüne inemez olmuştu. Hayat Ağacı'nın bağlı olduğu Kutup Yıldızı artık kara bulutlarla kaplanmış, görünmüyor; lanetli Yer elçisinin büyüsüyle Hayat Ağacı'nın yeri bulunamıyordu. Bu sebeple Yer'in kapısı kapatılamıyor, Gök'e çıkılamıyordu. Tüm bunlardan sonra saygın Yer Elçilerine kimse itibar etmedi. Var olanlarına kimse kızlarını vermedi ve zamanla soyları azaldı. Sonradan olanlar kimliklerini gizleyerek yaşadılar. Toplumdan dışlanmış olmanın öfkesiyle arkalarından gelenler, Erlik Han'a tabi olmaya devam ettiler. Başlayan laneti sürdürdüler. Gök Elçilerine gelirsek, onlar Gök'ün verdiği yeteneklerle yıllarca Hayat Ağacı'nı aramaya, kişioğluna şifa olmaya devam ettiler. Kişioğlu da onlara hürmet göstermeye devam etti.

Fakat kişioğlu korku içerisindeydi. Gök bütün bunları görüyor biliyordu elbette, fakat kişioğlunun nankörlüğünü de biliyordu. Bu sebeple insanlığın sınanması lazımdı. Yine de, onlardan seçilmiş olanlara tanrılar kendi ilhamlarından bahşettiler. Bu lütufla şereflenen kişioğlu Erlik'in taifesine karşı savaşmaya başladı, halkını korudu. Fakat Gök'ten sadece Tanrıça Umay, ilhamını kimseye bahşetmemişti. Onun ilhamına uygun bir kişioğlu yoktu yeryüzünde...

"Ateş gibi ruhu olmalı...'' Diye düşündü Tanrıça.

Çünkü onun ilhamı, kötü bir yer ruhu olan kız kardeşi Albastı'ya karşı, kişioğlunu koruyacaktı. Tanrıça Umay'ın eli, kadınları ve çocukları gözetir, doğumu sağlar, halklara bereket bahşederdi. Bu sebepten Tanrıça, zamanı geldiğinde, ateş ruhlu savaşçıyı bulduğunda, ilhamını lütfetmeye karar verdi.

Böylelikle tanrıların ilhamını alan kişioğullarının halkları onları bağrına bastı. Rahat döşeklerde yatırıp, güzel yemeklerle doyurdu. Gök Elçileri ise Hayat Ağacı'nı aramaya devam ettiler. Şifa dağıttılar. Artık yeryüzündeki tek savaş Erlik ile kişioğlunun savaşıydı. Ve Erlik Han' ın galip gelmesi, aslında hepsinin mahvolması demekti....

DEMİRKAZIK'IN PERDESİ Where stories live. Discover now