My Tenda, you are my ikigai

140 19 10
                                    

"Bir ölünün mektubunu okuyorsun. Henüz nefes almayı bırakmamış ama aldığı nefesi içine doyasıya çekmeyen birinin mektubu..."

⚜️

Ah Sevgili'm,

Seninle tanıştığımız tren istasyonunu hatırlıyor musun? Gerçi aşkla bakan gözlerinden bilirim ki, orayı asla unutmamışsındır. Elimdeki ağır bavulu almıştın. Taksi durağına kadar benim için taşımıştın. Hatta çok ısrar etmiştim sana, gelme diye. Sen o an bile 'Seninle her yere gelirim.' demiştin. Affet beni ancak bugün ölüme tek başıma gideceğim. 

Ağlıyorsun ve ben gözyaşlarından öpemiyorum. Bir maskenin arkasına gizlenmiş, kendimi saklıyorum. Bir daha o eller bana değmesin diye. Hayır hayır, senin ellerin değil. Kimden bahsettiğimi biliyorsun.

Senin ellerin tenime değecek diye beklerim ben hep. Çünkü senin dokunduğun yerler yanmaya başlıyor. Sana çekiliyorum her saniye. Dokunuşların ise süslüyor beni. O izleri sen örtüyorsun. Ama affına sığınarak diyorum ki aynada kendimle bakıştığım anlarda gözlerimdeki yorgunluğu, kalbimdeki kırık parçaları görüyorum. Benden bir parça değilsin. Sen benim her şeyimsin ve ben her şeyimi bir kenara atıp ölümümü hazırlıyorum. 

Seninle uzattığım saçlarımı bağladım eski bir tokayla. Taktığım tüm takıları çıkarıp bana ilk aldığın hediye kolyeyle süsledim boynumu. Merak etme, boğazımı çirkin halatlarla pisletmeyeceğim. Seninle aldığım her nefesi seninle vereceğim Jaehyun. Beni vicdan azabından kurtar, benim için gülümse. Ve beni en değerli yerde sakla, gamzelerinde...

Mektubumu burada kesmek istemediğimden biraz bizimle ilgili yazacağım.

Sen ve ben birbirimizden çok farklı iken, biz birebir aynıyız. 

İlk kez randevuya çıkmıştık, o gün sana bir sürü soru sormuştum ve hepsinin cevabını ezberlemiştim. Unutmamak için de not almıştım tek tek. Mesela kahveyi sütsüz ve şekersiz içerim demiştin. Evliliğimizin ilk gününde akşam sana şekerli, sütlü kahve yapmıştım. İlk önce bakmıştın ama sonra beni kolunun altına çekip tüm kahveyi muhabbet ederken içmiştin. Sebze yemezdin mesela. Bu yüzden sana kışları hep sebze çorbası yapardım. Sayemde kışları hasta olmayı azaltmıştın. 

İçtiğin zamanlar peki... Sarhoş olduğun zamanlar sürekli konuşuyorsun ya o yüzden sen sarhoş olurken ben az içerim. Anlattığın her şeyi anlayabileyim diye. 

Uyuyamadığın gecelerde spor yapardın. Yorulup uyuyabil diye. Oysa saçlarınla oynasam hemen uyurdun. 

Bunların hiçbirini unutmadım. Ama evlilik teklifi ederken söylediklerin... Eğer insan yaşamı bir cümleye bağlı olsaydı kesinlikle hem beni hem de tüm insanlığı kurtarabilecek kadar mükemmeldi dediklerin.

Kalabalığın içinde, kimse bizi izlemezken kulağıma fısıldamıştın.

"İçimde bir ateş var, belki beni kül edecek ama yanmaya devam ediyorum. Eğer içimdeki ateş, senin ellerini ısıtacaksa kül olmaya da hazırım. Gözler ve kalp asla bizi aldatmaz Taeyong. Seninle olduğum her anda kalbim hızlanıyor. Sen olmadığında ise gözlerim seni arıyor. Eğer evlilik teklifimi kabul edersen bu adam mutlu olur. Ama etmezsen de mutlu olur çünkü iki türlü de cevabımı senden alacağım. Düşünebiliyor musun Yongie? Sırılsıklam aşık bir adam, sevdiği adamdan cevap alıyor. Bu Franz Kafka'nın, Milena'nın odasındaki mutlu dolap olması gibi bir şey*." 

Sen benim için aşksın. Tanımsızdır aşk. Bu yüzden aşığım Jae.

Belirsizlikleri sevmezken aşkın getirdiği gizemlerle hayattan zevk alırdım. 26 yıllık hayatımda başıma gelen en iyi şeysin sevgilim. Aşk diye bir duygu olmasaydı da seni çok güzel severdim. Aşk dediğin çok sevmek değildir, güzel sevmektir. Çünkü her şeyin fazlası başka bir şeye dönüşür. Çok sevgim de nefrete dönüşür diye ben seni hep güzel sevdim. 

Sevgilim, güzel sevenler her zaman ölür. 

Ama sevenlerden birisi hayata tutunmalıdır ki mezarı yalnız kalmasın ölenin. Mezarımı menekşelerle süsle. Menekşelerin kokusunu aldığımda geri döneceğim sana. 

Güzel gülüşlü Jae'm, son kez gökyüzüne bakıyorum. Ölüme yürümeyi ben seçtim ama bacaklarım titriyor. Bu hayat karartan dünyada seni tek başına bırakıyorum ya, yutkunamıyorum. Evlenirken rahipe verdiğim sözü tutamıyorum. Hastalıkta ve sağlıkta, iyi günde ve kötü günde, yoksullukta ve bollukta, ölüm bizi ayırana kadar seni seveceğime yemin ederim... Ben hastayken beni sevdin ama ölümün bizi ayırması lazım artık.

Son kez, tren istasyonundayım. Hikayemiz burada başladı, burada bitmeli. Elimde yine aynı bavul, üstümdeki gömlek bile aynı sevgilim. Farklı olan tek şey, sen yatağımızda uyuyorsun, bense seni ilk gördüğümde sana gülümsediğim gibi gülümsemiyorum. Aksine yanaklarıma yağmur yağıyor. Keşke biraz daha seni uyurken izleseydim. Üstünü örtmeden önce bir buse kondursaydım yanaklarına. Uyanmayacağını bilsem son kez sımsıkı sarılırdım. 

Lakin beni bu şekilde görmeni istemem. Aksi takdirde gidemezdim. 

Tüm menekşelerde ben kokacağıma söz veriyorum aşkım. Elveda, son seferim bu.

Hikayemizi yarım bırakıyorum, üzgünüm.

Seni sonsuz seven Taeyong...

⚜️

Taeyong, mektubu zarfın içine bıraktı. Bavulunu açıp beyaz zambakları gözler önüne serdi. İstasyon fazla kalabalık değildi. Kimse Taeyong'un ne yaptığıyla ilgilenmiyordu. 

Taeyong, son seferine gelen trenin raylarına bıraktı kendini. Bu onun yaşamının son durağıyken, ölümünün ilk durağıydı...

Ve Taeyong'un son hissettiği şey, sevdiği adamın düşünceleri olmuştu.

"O benim sadece eşim değildi. İlk karşılaşmamızdan itibaren onu hep hayat arkadaşım olarak gördüm. Ama o biraz kırıktı. Solmuş bir yeşim asması gibiydi. Ben onu yaşatmaya çabalardım hep. O hep bir dakika daha fazla yaşasın diye ben bir günümü harcardım. Ama hiç pişman değilim. Onsuz geçireceğim günlerim, onunla geçireceğim dakikalardan az olsun..."

🕊️





*: Mesela neden senin odanda duran, sen
sandalyende ya da çalışma masanda otururken, uzanırken ya da uyurken seni bütünüyle gören mutlu bir dolap değilim? Neden değilim? -Franz Kafka, Milena'ya Mektuplar- (gönderme)

Amort † JaeyongWhere stories live. Discover now