1, bana doymayan gözlerin

525 17 62
                                    

"ayrıldık." yüzünde o çok tanıdık gülümseme var, tamamen alaydan ibaret olduğu için kabullenmekten nefret ettiğim gülümseme.

buna rağmen, kendimi sandelyenin arkasına yaslarken kafamı belli-belirsiz salladım. "ne zaman oldu bu?"

yavaştan çatılan kaşlarıyla yüzümü süzdüğünde, "ne önemi var, o gece. o gün. siktir et bilmiyorum, temelimiz bitti." cevabını vermişti.

"komik," diye iç geçirmiştim. "haftaya kalmaz tekrar bir araya gelirsiniz." sesimde ki düzlüğü saklama zahmetine girmeden tamamlamıştım, "senin tarzın gibi görünüyor."

çünkü bana tam olarak iyirmi gün önce söylediği şey buydu.

ellerini saçlarının arasından geçirmiş kumandanın yardımıyla bakışlarını televizyona yöneltmişti. dışarıda sert bir şekilde yağan yağmuru duyabiliyorumdum, sözde nisan yağmuru, ama şimdiden bir yaz fırtınası gibi ıslatmıştı. görünüşe göre kesmesi de pek elde tutulur bir mantık değildi.

koltuktan kalkıp bakışlarımı daha haftalar önce sürekli bulunduğum evde gezdirirken adımlarım da kendiliğinden atılıyordu. hala aynıydı, nasıl bıraktıysam öyle. gerçi en fazla 3 hafta bile oluru-olmazı bi zaman. hala sessizliğin hakim olduğu bu yerde eşzamanlı siyah ve grilerle kaplanmıştı. boğuyordu, artık boğuluyordum.

ilerleyerek mutfağa, sonrasında yatak odasına bakınırken durmamı sağlayan şey aynı yatak olmuştu. bu sırada arkamda belirdiğini biliyordum.

"haftalardır evde yoktum." diyerek boğazını temizlemişti.

"neden açıklama zahmetinde bulunuyorsun?"

diliyle yanağını büyütmüştü ve yine aynı gülümseme. elimi düz çarşafdan çekerek, kollarımı göğüsüm altında birleştirmiştim. adımlarımı geriye doğru atarken düşüncelerim yavaşlamama engel olamıyordu. bu yatak, bu salon, bu kapı ve duvar. kapalı ışıklar, boğuk inlemeler, iki bedenin bir-birine sürtünüşü.

"gidiyor musun?" arkadan duyduğum ses, adımlarımın duraksamasına sebep olsa da fikrim hala aynıydı.

"kalacağımı mı düşündün?" yüzüm dönük olmayan bir şekilde yanıtlamıştım.

"neden dönmüştün o zaman?" cevabı beklediğimden hızlı vermişti.

"konuşmak için." sesimdeki düzlüğü koruyabilmiştim bu sefer.

buraya ya konuşmak ya sevişmek için dönmüştüm, belki şanslıydım?

o zaman herikisi de.

"kalmanı istiyorum." soğuk sesi odanın tüm sessizliğini bozmaya yetmişti, yalnızca odanın.

tabii ki isteyeceksin. kendimden bilirim çünkü ben de onu istiyordum, her daim.

ellerimi göğüsümün altında birleştirmeden önce yüzüme acı bir gülümseme yerleştirmiştim.

"haftalardır konuşmadık, ne benim senden haberim vardı ne de senin benden haber almaya vaktin."

telefonunu cebinden çıkarıp, yatağın başında olan sehpaya fırlatırken konuştu. "yanılıyorsun."

anlamamış ve başımı olumsuzca sallarken vereceği cevabın tamamını bekliyordum. o da bunu anlamış sanıyorum ki, nefesini dışarı vererek sözlerine devam etmişti.

"bu şehire neden döndün bilmiyorum, amacını da anlamış değilim. ama sürekli seni görüyordum, sürekli hem etrafımda hem de aklımdaydın. burdan taşınacağından adım gibi emindim" kısa bir bakış atarak eleriyle yüzüne gelen saçları arkaya savurmuştu.

"birlikte konuştuğumuz yere gideceğinden de." gülmüştü.

aynı şekilde ben de kısa bir gülüş etmiştim. "arkadaşlarım istemişti diye, onlarla birlikteydim."

yumruğunu dolaba geçirmeden önce fazlasıyla yüksek çıkan sesiyle eşzamanlı yanıtlamıştı. "biliyorum! zaten o sikkafalıların yanından ayrılmıyordun. sana onlardan uzak durmanı, sadece parandan yararlandıklarını defalarca söylemiştim-"

"onlar hakkında böyle konuşamazsın, senden daha çok sahiplendiler beni." bağladığım ellerimi açarak aynı ses tonuyla cevap vermiştim.

"sahiplenmek dediğin şeyden kastın ne? sen sadece açtın ve kapını çalan ilk kişiye zaten açıcaktın o siktiğimi."

"doyursaydın o zaman? madem bu kadarını yapabilecektin yapsaydın? seni durduran neydi-"

"sendin." aramızdaki mesafeyi aza indirmek adına adımlarını hızlıca atıp yanıma, tam karşıma geldiğinde yine tekrar etti.

az bir süre gözlerimi kapayarak bedenimi arkaya verdiğimde, sıkıntılı bir şekilde nefes vermiştim.

"hala aynı şeyi yapıyorsun." şimdi daha sakindi.

"kapa çeneni! aynı şeyi yapan sensin, sevgilinle birlikteyken bile bana doymayan senin gözlerindi."

bir itiraf yaparcasına yanıtladıktan sonra tuttuğum yumruğu yavaşça araladım. ellerimi yüzümden geçirirken gözlerim sıktığı çenesiyle dudaklarında oluşan sırıtışı yakalamıştı.

"yapma, beni farkettiğinde gülümsediğini gördüm."

gözlerimi kırpıştırarak yüzüne bakmamaya özen gösterdiğimde ağır adımlarla yeniden yanıma yaklaşmıştı. ellerini yanlarımdan aşağı, belime ve sonrasında kalçama doğru gezdirdirip, hız kaybetmeyerek sonunda uyluklarımın arkasında hareketsiz kalmıştı.

kendisiyle beraber beni de arkaya yatağa doğru çektiğinde oturmuş, oturmam için yer açmıştı. yüzümdeki muhtaç ifadeden ve nefeslerimin hız değişiminden zevk aldığını biliyordum. soğukkanlılığımı yavaş-yavaş kaybetmeye başlarken bu kadar çabuk yenildiğimi de siniremiyordum.

ellerim şimdi saçlarının arasındaydı, parmaklarım tutamları yakalayıp başını geri çekiyordu, o açgözlülükle öperken duraksayıp dudaklarıma karşı gülümsemişti.

"siktir, bunu yapmana bayılıyorum" ağzının içine inlemelerimi bırakıyordum. elini sıkıca sırtıma kaydırırken sözlerini sadece hafifçe geveliyordu. o dudaklarımı vahşice emerken ben kucağında haraketleniyordum. daha çok istiyordum.

"lütfen, yoongi" boynumu kavrayışı hafiflerken nefes aldım."dokun bana."

—

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


caffeine kissesWhere stories live. Discover now