Rengini Kaybeden Tablo.

16 4 0
                                    

Uykulu olan gözleri, yine her sabah doğan fakat kendi dünyasını aydınlatmayan yetmeyen güneş  ışıklarını perdenin arasından içeri süzülüşünü izliyor du. Işıklar odanın belirli bir kısımlarını  aydınlatıyor ama yatığı yer kapkaranlık kalıyor du, ruhu gibi. Sokaklarda hiç koşan çocukların masum mutluluğunun, sevinç çığlıkları yoktu. Duyduğu tek ses, içinde boğulduğu sessizliğiydi. Yatağının soğuk kısmını çevirip, yerninde dikleşirken eskimiş yorganı üstünden atı ve yatağından kalktı, aynanın karşısına geçti yorgun yüzünü izledi bir süre sonra ellerini saçlarına götürdü, karıştırdı. İştahı her zamanki gibi yoktu. Bu kanser rengi duvarların arasında iştahı nasıl olabilir di ki yada nasıl yaşamaya devam edebilirdi. Bilmiyor du, mutfak kapısına ilerlediğinde annesini gördü. Saçları ağırmıştı şimdi fark ediyordu. Üstü kırışmış özensiz bir hali vardı. Bir şeyler hazırlıyor du. Yanından geçerek dolaba yönekdi, kapağı açtığında nerdeyse yok denecek kadar az şey vardı ki bu duruma alışmıştı hep böyleydi. Annesi onu fark etiğinde ellerini saçlarına götürdü yavaşça okşadı yorgun yüzüne bakarak...

Defteri kapatmama sebep olan camdan gelen seslerdi. Dışarı doğru baktığımda aşağıda yüzünde kocaman gülümsemesiyle bana bakan arkadaşımı far etim. Tehyung renksizliğimin küçük bir kısmına renk katan kişi. Yorgun yüzümün gülümsemesine sebeb olan kişi. Bana göre çok daha neşeli ve rahattı, yaşadığı yere rağmen nasıl böyle olabilir diye düşünürken buluyordum kendimi bazı zamanlar.

Küçük bir gülümseme ile işaret verdikten sonra aşağı indim. Kaldırımın kenarına otururken ayak seslerimi duymuş olucaki bana çevirmişti gözlerini;

"Hiç gelmiyiceksin sanmıştım" dedi ayakabılarını yere sürterek.
"bir şeyler yazıyordum, ve geç fark ettim sesleri"
"bu kadar dalgın olman önemli bir şey yaptığını gösterir, ne yazıyordun?" dedi yarım gülüşüyle.

Günlükten içindekilerden daha önce kimseye bahsetmemiştim, o da dahil. Bunu yapamaz dım, daha kendime bile inandıramımışken bi başkası cidiye alıp nasıl inanabilir ki.

" bir şeyler işte önemli bir şey değil hem neden hala burdayız gitmiyecekmiyiz?"
"doğru gidelim o halde" diyerek ayağa kalktı ve durağa doğru ilerlemeye başladık.

Gözlerim gökyüzüne takıldı, göğü çevrelenmiş bulıtlar dahada renksizleştiriyordu bu şehiri.
"biraz daha yavaş yürümeye devam edersen otobüsü kaçıracağız sonra o kadar yolu yürüyenileceğini sanmıyorum" dedi alayla.

"sırtında taşıyarak götürürsen bir sorun olucağını düşünmüyor um" dedim kıkırdayarak "bunu hayal bile edemiyorum, onca yol ve sırtımda sen" diyerek gözlerini devirdi.

Durağa geldiğimiz de başımı pas tutan demire yaslayarak bir süre rüzgarın
Nasıl saçlarımı vurduğunu hissediyor dum. Soğuktan dudaklarım kururken. Tehyung bana seslenmesiyle gezlerimi yerdwn çekip ona çevirdim ve onun adımaldığı yere baktım. Otobüs çoktan geldiğinde, boş bir yer bulmak imkansız olsa da  gözlerimi yinede bir unutla etrafa gezdirdim. Yine doluydu bu yüzden tehyung la arkaya geçip bir yere tutunarak kısa bir süre birbirimize bakmıştık.

Son durağa geldiğimizde arabadan inerek, tehyung kolumdan tutarak her zaman gitiğimiz yere doğru yönlendirdi.
Burası o renkli ışıkları görebileceğimiz tek yer di, kimseler olmaz dı tehyung  ve ben o ışıkları izlemeyi küçüklüğümüzden beri izlemeyi çok severdik. Tabi biri daha vardı, hesok bizden büyük olsada çok iyi anlaşıyor duk, o büyük bir görevdeydi, bu renksiz ülkenin askerlerinden biriydi, bu aralar yanımıza ayda yada yılad bir geliyor du belkide bu gün gelirdi.

"Neden bu gün bu kadar durgun sun?" tehyung un sorusuna cevap veemek istememiştim, bir sebebi yok tu. Aslında ne olduğunu bende bilmiyordum, sanki boşluktan düşüyormuşumda boşluğa nasıl kalmışım gibi hissediyor dum.

"bir şey yok her zamanki halim"
Tehyung samimiyetsiz bir şekilde güldü.

"her zaman ki halin mi? Jimin sen buraya geldiğinde ışıkları merak edip binlerce soru soruyordun sadece onlar değil konuşuyordun sorular sormaktan çekinmiyordun ne oluyor anlamıyorum, neden bu gün böylesin?"

"dediğim gibi bir şey yok, sadece neyse bilmiyorum. Hesok huyung bu gün gelicekmi?"
Tehyung kafasını gökyüzüne kaldırarak konuştu. "gelicek diye biliyorum belkide şu an yoldadır."
Diyerek oturduğu yerde dikleşti. "o yüzden şimdi neşeleniyoruz gülümsüyoruz ve sen o saçma sorularını binlerce kez bana söylemeye devam ediyor sun, jimin."

"Neden bu kadar gevezesin, ilk sorum bu hadi cevapla" dedim sırıtarak. Bana kısa bir bakış atıp, omzuma vurduğunda dudaklarımı büzüp ordaki çimlerin üstüne oturdum. Bir süre gözlerimi etrafa gezdirdim, sıkıntı ile nefes verip, tehyungun koşma sesleri ile arkamı döndüm. Hesok huyung gelmişti, yüzümde istemsizce bir gülümseme oluşurken ayağa kalktım ve üstünde hala iniformasıyla duran hesok huyung 'u süzdüm. Şapkasını çıkararak bana gülerek sarıldığında bende ona hızlıca karşılık vermiştim.

Fazla görüşmesek  bile izin günlerinde bizimle birlikte akşamları kuzey kore ve çin sınırında var olan köprüdeki ışıkların ordaki denize vuruşunu izlerdik. Buralarda çoğu elektrikler kesildiği için, onunla birlikte giden umutlarımla buraya gelirim. Hava çoktan kararmış hepimiz sessizce ışıkları izlerken hesok huyung cebindeki sigarayı çıkarttı. Önce tehyunga uzatıp o istemediğini belirtirken bana döndüğünde hafif çıkışır gibi bir tonda. "sigara içmediğimi bildiğin halde hep bunu yapıyor sun hesok huyung." dedim gülümserken, omzunu silkti ve başını diğer tarafa çevirdi. "bu ay ilk defa sınırdan kaçma haberleri gelmedi insanları o kadar korkutuyorlar ki kimse bu cesarete bulunamıyor."

Dediği şeyle gözlerim istemsizce köprünün hemen arkasında sönük ışığı ile beli olan sınır telerine takıldı. Eğer ben kaçmaya çalışsam ne olurdu diye düşündüm. Başımı aşağa eğip, ya öldürülürdüm yada şans bana gülerdi  çine ulaşabilirdim diye iç geçirdim. O sırada tehyungun sesini duyuduğumda başımı kaldırıp ona baktım.
"ben sıkıldım ciden, her şey fazla zorlayıcı, imkansız. Okulumun bitmesine az kaldı lakin istediğim işi bile yapmayacağım. Benim fikirlerimi baştaki insanın  yönetmesi aptalca."
Dedikleri bir süre duraksamama neden olurken, hesok huyungun şaşkınlıkla ona baktığını far etim.

Tehyungu onaylarcasuna başımı salarken, hesok huyung fısıltı ile konuşarak yerdeki çimleri koparmaya başladı." bu dediklerini birisi duysa, ne olucağını biliyor sun değilmi koca bebek." dediğinde gülmemek için dudağımı hafif dilerken hafiften esen rüzgarla uçuşan saçlarımı düzeltmeye çalıştım  ve o sırada uzaktan gelen silah sesi ile yerimd3 irkilirken hesok huyungun ayağa kalkması ile dikleşirken etrafa bakındım. Hesok huyung sınırdan geldiğini söylerken ayağa kalktım. Belirli günler kaçmaya çalışan insanlar fark edildiklerinde öldürülürler diye duymuştum. Sanki, o akşam içimde biriken hisler beni boğarken ağır adımlarla yürümeye başladım. Tehyungun arkamdan seslendiğini duyduğumda onu umursamadan olduğumuz yerden uzaklaşarak durağa doğru yaklaştığım. Üşüyen ellerimi cebime koyarken çoğu insanın iş çıkış saatine denk geldiğimde sinirle nefes verdim gelen otobüse bindim. Cebimdeki bozuk parayı sayıp şöföre uzatım ve elimin altında duran demirlere tutundum. Sinirliydim niye diye düşünürken otobüsün içindeki insanlara bakındım.
Çocukları ile olan kadınlar ve işlerinden dönen adamların yüzlerindeki mutsuzluğu fark ettiğimde sesizce yutkundum. Böyle olmak istemediğimi fark ettim

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 02, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SWALLOW JİKOOK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin