OLMAZ MI? GİRİŞ

86 9 0
                                    

          Bugün farklı ve değişik bir gün olacak diğer günlerden daha özel ve daha güzel. Olmaz dediğim ne varsa, geri adım attığım, cesaret edemeyişlerimden, vazgeçişlerimden sıyrıldığım bir günün başlangıcı tam da bugün. Ne mi var bugün? Evlenmiyorum bugün ya da terfi almadım. Aksine boşanalı 6 ay kadar  oldu. Bana ve eski eşime eziyet haline gelen on yıllık evliliğimizin bitmesinin ardından geçen güzel altıncı ayı kutlamıyorum.  Kutlamalara başlamak için daha çok zaman beklemem gerekse de ben sabredeceğim.  Terfi de almadım demiştim ya, orası biraz karışık aslında. Hak ettiğim terfiyi başka birinin haberi bile olmadan almak zorunda kalması için oldukça çaba sarf etmiş olabilirim, hmm,  yaklaşık dört ay kadar. Ama bu gün sanırım çabalarım sonuç verecek. Neden böyle bir aptallık yaptığımı merak edenler olabilir. Hikayemin de aslında konusu bu. Terfiyi reddeden bir garip adam. Neyse ben Salih YILDIZ. Pek yıldız kadar parlak biri değilim, tamamen dedelerimin soyadı kanununda aldıkları ya da  tahminimce sıradaki soyadlarından biri olduğu için kullandığımız bir soyad. O kadar işte. Aksine bir o kadar karamsar biriydim ki sormayın gitsin. Bugüne kadardı tabi karamsarlığım. Artık vazgeçmelerden bıkan ve savaşıp, yıldız gibi parlama niyetine girdiğim için gazam mübarek ola şimdiden.

      Her zaman olduğu gibi çalıştığım kuruma gidip, rutin görevlerimi yerine getirirken beklediğim bir telefon görüşmesindeydi aklım. Ne bugüne verilmiş bir randevum var ne de programımda bir yoğunluk. Aksine bu güne kalabilecek tüm işleri geçen hafta  deli gibi çalışarak bitirip, bugünü ya da en kötü ihtimalle bu haftayı sakin geçirme derdinde mesai planlaması yaptım. Bu gün her şey farklı olacak...

      Öğle arasına doğru beklediğim o telefon geldi nihayet. Arayacağını tahmin ettiğim için heyecanlanmamaya çalışarak, sakin bir ses tonu ile açtım telefonumu:

- Merhaba.

- Merhaba Salih, müsait misin?

- Ah, tabi. Hayırdır? Bir aksilik yoktur umarım. Beni genelde insanlar aksilikler olduğunda arıyorlar da!

- Ah, haklısın. Tamamen benim hatam. Aslında aksilik değil de farklılık var diyelim. Öğle arasında buluşalım mı diye aradım.

-Buluşmak mı? Leyla sen hangi şehirdesin ki öğle arası buluşacağız? 

- Ben buradayım, yani senin çalıştığın binanın çaprazında. Penceren ne tarafta bilmiyorum ama ben çardakların olduğu tarafa bakıyorum Salih.

- Şaka yapıyorsun! Senin ne işin var bu sürgün şehrinde Leyla? Evet gördüm şimdi seni camdan, aynı bahçeye bakıyoruz. Hayırdır kocanı mı terk ettin de buradasın?

-Yapma Salih, yok öyle bir şey. Şimdilik hala aynı adamla evliyim. Sanrım beni sürdüler buraya. Ya da başka bir şey var anlayamadığım. Sürgün edilip; terfi almak da ne anlama geliyor bilemedim ama, işte buradayım. Öğlen bizim ofise gelsene! Laflarız biraz ve yine senin yardımına biraz ihtiyacım olabilir.

- Şaka mı bu? Sürüldün ve buradasın ve benim yardımıma ihtiyacın var? Aslında bugün pek işim yok ve sanırım eski bir arkadaşımın ricasını kabul edeceğim. Yemek yedin mi?

- Hayır, yemedim. Açım ve  senin yemek zevkine sonuna kadar güveniyorum. Ah bir de gelirken şu odalara gelen tebrik çiçeklerinin üzerine sıkılan iğrenç kokudan nasıl kurtulabilirim? Fikir verebilirsen iyi olur.

- Senin yardım dediğin çiçek parfümü mü Leyla?

- Hayır Salih, o ekstra bir talep diyelim. Hadi acıktım ve bir çok derdim var senin çözüm bulman gereken. Ve lütfen hangi çiçekçiden bizim kuruma çiçek yollanıyorsa ondan bir daha çiçek alma Allah aşkına, büyük sevap işlersin bence.

- Tamam, sakin ol, on dakikaya yanındayım. 

- Tamam, görüşürüz.

       Leyla aramıştı beni nihayet. Bu kadar çabuk gelmesini ve hemen beni  aramasını beklemiyordum ama hem  şaşırttı hem sevindirdi. Ne çok farklı duyguyu bir arada hissettiriyorsun be Leyla...  Aslında bal gibi de bekliyordum, ne yalan söyleyeyim. En kötü ihtimalle akşama arardı diye düşünürken, öğle arası yemek yeme fikri gayet cazipti.  Bizim Çiçekçi Orhun da abartmış sanırım şu koku olayını. Kulağını çekeyim bari biraz. Ama olsun aradı ya, o yeter bana. Daha önceden verdiğim siparişleri alıp da geçeyim bakalım Leyla'nın yanına.

       Elimde yemek paketleri ile odasına geldiğimde Leyla kafasını  ellerinin arasına almış, masasında çaresizliğine saydırır durumda idi. Çalmadım kapısını hemen. Sessizce izledim, çaresizliğini, kendisini yalnız hissedişini izledim. Gördüğüm manzara bana çok tanıdıktı. Hissettiklerini ta içimde yaşamaya çalıştım, vicdan azabım beni ele geçirmeye başladığında, hızlıca kendimi toparlayıp, silkindim, şimdi olmazdı, kendimi suçlama zamanı değildi, biraz daha zaman lazım, sonrasında o vicdanımla alacak verecek ilişkisine girerdim. Şimdi olmazdı. Hızlıca toparlanıp, çaldım kapısını.

- Hemen de taşradaki masada uyuklayarak öğle arası geçirme alışkanlığını edinmişsin ilk günden bakıyorum da Leyla Hanım.

- Ya söyleme öyle Salih. Sadece yorgun iki hafta geçirmiş olabilirim. Uykusuzum, gerginim, açım ve sen bana daha hoş geldin bile demedin ama!

- Tamadır, hoş geldin Leyla Hanım, benim dillere destan güzellikte olan memleketime. Önce bir karnımızı doyuralım, sonra bakarız dertlerinin dermanı bende var mı yok mu?

- Sağ ol Salih ya. Seni de oyalamıyorum inşallah. Böyle damdan düşer gibi geldim, çaresizce seni aradım ama. İki haftadır buraya gelmemek için direniyordum, pes ettim ve karşındayım. Açım, evet önce yemeğimizi yiyelim, sonra nasıl olsa uzun bir süre buradayım.  Dur bakalım tahmin edeyim yine iskender aldın değil mi?

- Tek seferde nasıl tahmin ettin ki yemeği?

- Hatırlar mısın bilmem, üniversitede üç kız ve iki erkek olarak sizin üniversitenin kulüp etkinliği için benim okuduğum şehre gelmiştiniz. Kızlara neler çektirdiysen, seni bana bırakıp, kaçıp gezebilmek için ne diller dökmüşlerdi bana.

- Sen de hiç zorlanmadın ikna etmiştin beni ama.

- Evet, bir şartla onları serbest bırakırım, beni iskender yemeye götürürsen demiştin, kızlara da sadece beş saat süre vermiştin. Sahi şimdi görüşüyor musun hala o arkadaşlarınla?

- Evet, maalesef. Ayşe, Selma ve Esra. Hala etrafımdalar. Yakın arkadaşlarımla evlendiler malesef ki. İstesem de istemesem de görüşmek zorunda kalıyorum. Aynılar yani, çok konuşup, sürekli alışveriş yapma ve gezme derdindeler. Biliyor musun, dönüş yolunda sana dair ne kadar güzel, olumlu kelime sarf ettiler. Hatta seninle kanka olmak istediler ve ben numaranı asla onlara vermedim.

- Aaaa neden? Tatlı kızlardı ama. Ben çok sevmiştim onları.

- Senin beni ikna etme yöntemlerini öğrenip, uygulamaya geçme gibi planları vardı. Tabi ki engel olacaktım. Ama üzülme, çok uzakta değiller, eşleri ile birlikte bu sürgün yerinde yaşıyorlar. Daha çok hafta sonları bağ evlerinde buluşuyoruz. Seni de götürürüm uygun olduğunda. Ama lütfen çok samimiyet kurma Leyla onlarla.

-  Nedenmiş o?

- Çok konuşuyorlar ve ben kadın dırdırından kaçıp, evlenip, yine kadın dırdırından kaçıp, boşanmış bir adamım. Gelemiyorum o kadar dırdıra.

- Ya, bak bilmiyordum ayrıldığınızı. Neden ama eşin çok hoş bir kadındı. Sevmiştim ben onu.

- Senin sevdiğin kadınla ben evli olunca aynı etki oluşmuyor Leyla.

- O ne be? Neyse ne...  Açım ben aç. Yemekler soğudu. Karnım doysun, bir dinleneyim, konuşacağız bu konuyu. Kızlarla da en yakın zamanda bir araya gelmeliyiz ama.

- Hadi ben de çok acıktım. Sonra bakarız dertlerine. Sen merak etme, bende her derde derman var Leyla.

    Uzun zamandır bu kadar keyifli ve huzurlu bir yemek yememiştim. Ah be Leyla. İyi ki geldin, buradasın ve yakınımdasın. Senden artık çok uzakta durmak gibi bir dedim yok inan bana. Olmaz mı, bence olur...

OLMAZ MI?  ( Tamamlandı)Where stories live. Discover now