BÖLÜM 6: GÜNDÜZ CADISI

29 12 0
                                    

Heyo yeni bölümle beraberiz. Medyadaki şarkıyla beraber okuyabilirsiniz ;) Keyifli okumalar.

        Boran'ın odasında yaşanan korkunç vahşetin üzerinden yaklaşık bir hafta geçtiğinde Alaca ancak kendine gelebilmişti. Olanları anlayıp sindirmiş, her ne kadar şu anki durumdan korksa da bunu kabullenmişti. Aradan geçen bir hafta her zamanki gibiydi, alışılmışın dışında bir şey olmamıştı. Alaca hala bir nebze dalgın, düşünceliydi. Kubilay onun bu haline çok kızıyor, talim yaptıkları zaman adeta kızın üzerinden geçiyordu. Alaca, zihnini yavaş yavaş toparlarken Boran da fazla ayak altında dolaşmadan günlük işlerini hallediyordu. Boran, yaşananları Alaca'dan çok daha önce kavramış ve kendini buna göre hazırlamıştı. Açıkçası Alaca'yı tanıdığı günden beri, onun sıradan bir ilhamlı olmadığını biliyordu ve ona yıllarca zihnen kuvvetli olabilmesi için gereken özeni göstermişti. Böyle bakıldığında o gün, o odada yaşananlar Boran'ın beklediği bir şeydi. Boran, ne olduğunu bilmemekle beraber, Alaca için bir şeylerin zamanının geldiğini sezinliyor ve Alaca'nın bu duruma çabucak alışıp uyum sağlayabilmesini istiyordu. Alaca, neler olduğunu anlamamakla beraber, çok çetin bir sınavın içine düştüğünü hissediyor, ne kadar tedirgin olsa da bunu çevresine belli etmemeye çalışıyordu. Şimdi, ikisi de bu aşırı normal zamanları fırtına öncesi sessizlik olarak görüyordu. Bu sebepten, sadece birbirlerinin anlayabileceği şekilde tetikte bekliyorlardı. Alaca'yı da ilgilendiren bir şeyler olacağı kesindi ama zamanı tam bir muammaydı...

O sabah Alaca, odasında, Günseli Hanım'ın demlediği kekik çayını içerken Kubilay'la yaptıkları rezalet talimlerin etkisiyle bütün kemikleri ağrıyordu. Genelde oğlunun işlerine karışmasa bile, Günseli Hanım kızcağızın, oğlunun elinde yitip gideceğini düşünüp ona acımış, talimlerini yarıda kesmek zorunda hissetmişti. Alaca'yı aşevine götürüp zorla bir şeyler yedirmiş, sonra da derdini anlatması için sıkıştırmıştı. Ne yazık ki Alaca'nın ağzından laf alamadı. Kız, bir boşluğundan faydalanıp çarçabuk Günseli Hanım'ın yanından kaçtı. Boran'ın odasında yaşananlardan ötürü hala yalnız kalıp düşünme ihtiyacı hissediyordu. Odasında çayını içip, her ne kadar odaklanmakta güçlük çekse de okuldan aldığı bir kitabı okumaya çalıştı. Böyle odaklanmaya çalışmakla geçen yaklaşık bir yarım saat sonra odasının kapısı tıklandı. Alaca çalan kişinin girmesini söylediğinde kapı aralandı ve içeriye bir kafa uzandı. Alaca, Aşina'nın uzun, açık kestane saçlarını görünce birden içi ısındı. Kız, Alaca'ya bakıp çekinerek konuştu:

"Şey, gelebilir miyiz?"

"Tabii ki içeri girin." Dedi Alaca. Aşina kapıyı iyice açtıktan sonra arkasında Altunay göründü. Alaca Altunay'ı görünce ayağa kalkıp kıza hayretler içinde bakakaldı. Kızlar odaya girdikten bir süre sonra Alaca kendini toparlayarak konuşabilme nezaketini gösterebildi. Duraksamıştı çünkü Altunay tuhaf görünüyordu.

"Hoş...geldiniz." diyebildi zorlukla.

"Hoşbulduk." Dedi kızlar bir ağızdan. Aşina, ışıl ışıl gülümsüyor. Altunay ise gergin gergin Alaca'ya bakıyordu.

Aslında Altunay o kadar garip değildi sadece her zaman giyindiği gibi giyinmemişti. Üzerinde kırmızı bir gömlek ve deriden yapılmış bir zırh, altında rahat hareket edebileceği bir içlik, ayağında ise yumuşak deri çizmeler vardı. Elinde taşıdığı kılıç en ilginç olanıydı, çünkü Altunay genelde elinde şifa taşırdı. Saçlarını ise arkadan sımsıkı örmüştü. Bu haliyle, aynı ilhamlı bir savaşçıya benziyordu.

Arada, rahatsız edici bir sessizlik olmuştu. Alaca ne diyeceğini bilemiyor, Altunay ise "Ne olur hiçbir şey sorma." der gibi bakıyordu. Sonunda Aşina, bu garip sessizlikten sıkılmış olacak ki bir Altunay'a bir Alaca'ya bakarak tatlı, coşkulu bir tınıyla konuştu.

DEMİRKAZIK'IN PERDESİ Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora