GİRİŞ

2.5K 142 56
                                    

ÖLÜM RESİTALİ

Ömrü, saçları kadar kısa güzel kızın

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Ömrü, saçları kadar kısa güzel kızın.

O gece, yağmur göğü delip, göğsünden akan kanı yere yağdırıyordu. Aslında bir çok kişi katildi o gece. Ay güneşi, yağmur göğü, bulutlar yıldızları, bedenler ruhları, tanrı ölüm giyinen kelebeği katletti. Bazıları ölemedi bile, yaşadılar, ölenlerle yaşamaya çalıştılar. Ruhlar, bileklerini kesip duyguları akıtarak intihar ederken bedenler, bileklerinden damlalarca kan akıttılar. Öyle ki; duygular ve kan birleştiğinde koskoca bir gökyüzü dolardı. Akan duygularda en çok acı vardı, kan şafağa kadar akmaya devam etti.

Hasat vakti gelmişti.

Kırık, zincirleri paslı bir salıncakta küçük bir kız oturmuş sessizce intihar eden ruhların göğe yükselirken akıttıları duyguların yeryüzüne inişini izliyordu. Acıya bulanmış yağmur, kızın gece kadar siyah saçlarını kutsadı, üzerinde beyaz bir elbise vardı, kan bulaştı, beyaz yanına. Rüzgar sert sillesini keskin bir kamçı gibi ince tenine vurdu, buna rağmen hızla gökyüzüne süzüldü. Salıncak her harekete geçtiğinde tiz bir çığlık terk edilmiş parka savruluyordu. Yeryüzünde ki her bir canlı ölenlerin ardından ağlarken onun kuru dudaklarının arasına buruk bir gülümseme sığınmıştı. Çünkü biliyordu: Ruh çıra gibi yanarken ölüm, kurtuluş olurdu.

Aynı gece şehire bir yabancı geldi.

Yabancının teni, küçük kızın dudakları arasından kaçan cennet kokulu nefes ile uçuşmuş bir cehennem külü ile aynı renkti

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Yabancının teni, küçük kızın dudakları arasından kaçan cennet kokulu nefes ile uçuşmuş bir cehennem külü ile aynı renkti. Omuzlarına tonlarca ağırlık bırakmıştı aşkın melekleri, omuzları çökmüştü. Saçları kafasının içini yansıtıyor, karmakarışıkdı. Zihnindeki duygular sanki birbirine dolanıyor, yabancının zeki yanına çelme atıyordu. Bu adam herşeyden kaçmış, aşkta yakalanmıştı. Kalbinin ortasında zehirli bir ok vardı, acı artık heryerdeydi. Adım attığı her şehre, her sokağa, her kaldırım taşına bulaşıyordu. Yerde ruhları, bedenlerinden ayrılmış her bir cesedin katili oydu. Bu onun lanetiydi. Doğruyu bulana kadar adım attığı her santime ölümü bahsediyordu. O ne cenneti hak edecek kadar aşk, ne de cehenneme girecek kadar nefret ile doluydu.

O cehennem ile cennet arasındaki araftı.

Küçük kız, buz tutan parkta ayak sesleri duydu. Salıncağının yanında bir adam vardı, çehresinde acı vardı bu kişinin. Kalbi kordandı sanki, kalbinde kopan yangının kıvılcımları gözlerine sıçramıştı. Bir anlığına acının bu adama büyük gelmiş bir kıyafet olduğunu düşündü. Yağmur damlaları artık en az bir bıçak kadar keskin düşüyordu. Soğuğu iliklerine kadar işleyen rüzgar saçlarının içine karıştığında çıkan sesler, gecenin ağıtıydı. Küçüğün gözlerinde buz kütleleri, adamın gözlerinde kor alevler vardı. Ve aslında o an anlamıştı:

Buz, ateşi söndüremezdi lakin ateş, buzu alaşağı edebilirdi.

Küçük kızın gölgesinde bir silüet belirdi, yüzü bir silgiyle silinmiş gibi sabit değildi. Gecenin sessiz ağıtı dev çığlıklara dönüştü çünkü gelen diğer kişi küçük kızın geleceğinden ibaretti. Geleceği, ağlıyordu. Sessizlik bir çığ gibi büyüdü, önünde gelen her bir şeyi içine çekti ve sonunda üçüde onun altında kalacaktı. Tanrı bile unutmuştu onları, bir cehennem meleği, bir küçük kız, birde gelecekleri vardı. Zihinlerinde küçük bir kibrit yandı. Gölge, sadece küçük kızın değil adamınındı da. Gelecekleri birdi.

"Benden korkuyor musun?" dedi adam fısıltıyla. Nefesinde dumanlar azat ediliyordu. O konuştuğunda gölgede ki silüet titredi, bu korkudan veya nefretten değildi, bunu anladı kız çocuğu. Ama hangi duygu olduğunu tanımlayamadı.

"Korkmalı mıyım?" Sorusu, buzdan bir kül gibi havada uçuştu. Tüm parkı, en küçük zerresine kadar talan edip adamın kulaklarına doldu. "Sen söyle, külden adam."

"Bir kelebek kırılmışsa ne yapmalı?"

Gecenin sesi gökyüzüne gömüldü. Küçüğün ensesinde parmaklar dolanıyordu, bu geleceğe aitti. Gözleri geçmişini aradı ve ayaklarının altında biriken hasat yağmuruna düşen dalgalı görüntü, sakinliğin içindeki yüzünü şaşkınlığa boğdu. O küçük gölde boğuldu. Geçmiş, ruhunun içine sığındığı bedendi. Ruhu karşısındaki adamla aynı yaşta ve yıldaydı fakat bedeni minik çocukluğuna dönmüştü. Bu gecenin yaşanacağını bilen birileri, ona bunu layık görmüşlerdi. Çünkü herkes bilirdi ki; küçük çocuklar öldürülemezdi. Korumak istemişlerdi, öyleyse karşısında ki ölüm bedenli adam niye buradaydı? Belkide onu korumak isteyen ölüm ruhlu külden adamdan başkası değildi.

Arkasında duran gelecekleri fısıldadı:

"Kanadı kırılmışsa kelebeğin iyileştirmeli."

Küçük kız fısıldadı:

"Kalbi kırılmışsa kelebeğin öldürülmeli."

Adamın kalbi acıyla kıvrandı. Bedeni daha fazla taşıyamadı omuzlarında ki iki ruhu, dizlerinin üzerine çöktü. Herkesin aksine adamın iki kalbi vardı. Birincisi: küçük kız ve kendi küçüklüğü için atıyordu. İkincisi: genç kadın ve kendisi için çarpıyordu. Ve adam kendi ruhunun yanında kadınınkinide taşıyordu. Yağmur bile söndüremedi yanan kalplerini.

"Söylesene kız çocuğu, seni öldüreyim mi?"

O gece sabah oldu, güneş doğdu fakat şehir öldü.

O gün şafak söktü.

Ve ölümün elçisinin gözünden bir damla, toprak ile buluştu.

Artık dünya, gerçek cehennemi yaşayacaktı.

🕯

02/01/2022

Sevgilerimle,
Rmys.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 16, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

ÖLÜM RESİTALİWhere stories live. Discover now