0.1

561 27 4
                                    

'Sonunda burdasın!' Yağız'ın bıkkınlıkla dolu olan ses tonu koşmaktan bayılmak üzere olan bana zar zor gelmişti. Bir elim ile buz gibi olan bozuk sokak lambasına tutundum. Diğer elimi de göğsümden çıkmak üzere olan kalbimin üstüne koydum ve ağzımdan özür cümlelerinin çıkmasına izin verdim.

'Çook özür dilerim, kusura bakmayın biraz geç kaldım..' Mahçup bir şekilde söyledim eğilip nefesimi düzene sokmaya çalışırken.

'Biraz mı Leya, Biraz mı?' Deniz dalga geçerek kaşlarını kaldırdı. Diyecek bir şeyim yoktu, haklıydı 1 saat önce burada olmam gerekiyordu. Yüzümü utangaç bir gülümseme kaplarken Tuana ve Yağız da gülmeye başlamıştı.

O an ne kadar önemsiz, hayatımda görünmez olması gereken küçücük bir an gibi gelse de şu an hayatımın en mutlu zamanları oldugunu farkediyorum.
Veya en sahte yılları. İkisini ayırt etmek benim için gerçekten zordu.

Bir şey nasıl hem acı verip hem de seni dünyanın en mutlu insanı yapabilir ?
Aşk bir hız treni gibidir derdi annem. Kendini kusacak, bayılacakmış gibi hissedersin ama aynı zamanda o kadar eğlenirsin ki tekrar tekrar binmek istersin. Fakat dostluk da mı böyleydi? Belki de böyle bir kavram yoktu bile. Kendimizi kandırmak için insanların kendi arasında kurduğu çıkar ilişkisine verdiği addı bu.
Ama sonradan düşününce .. asla yaşamayacağımı sandığım şeyleri onlar ile yaşamıştım ben. Yeri geldiğinde gururumu ezip geçmiştim, yeri geldiğinde başımı belaya sokmuştum. Belki de kafamda çok gereksizce büyütmüştüm. İnsan bazı şeyler bitene kadar hiç bitmeyecek sanıyor. Arkadaşlık da bunlardan biriydi. Bunu onlar sayesinde farkettim.
Ve hayatımın en büyük dersini de aldım.

Kimseye kendinden çok değer verme.



Kendime Cenk'in kahkası ile geldim. Bütün kantin tarafından duyulduğuna emindim. Bu kadar komik olan neydi biliyordum ama. Ben konuşmaya dahil olmadan bile anlaşılıyordu kimi konuştukları. Gülümsedim kendi kendime. Hayatımdan çıkmalarına rağmen hala hayatımın her noktasında onları buluyordum. Eski ben olsa bunun kader ile alakalı olduğunu söylerdi.

'Sen hazır mısın karşılaşmalara sevgilim?' Cenk omzundaki kolumu yavaşta kaldırıp saçlarımla oynamaya başladı.

'Karşımda Mavi Ay varken hazırlanmaya bile gerek duymuyorum.' Kendimden emin bir şekilde gülümsedim. Bu dediğimin diğerlerinin hoşuna gittiğini de biliyordum. Yüzlerindeki yavaş yavaş büyüyen tebessümler bana her şeyi anlatıyordu. Malum grubun konusunun açılması ile gözlerimi Tuanaların masasına çevirdim.

Hala aynı çocuklardı. Pes etmeyen, birbirinden ayrılmayan, birbirine sadık.. Son kavramı sonsuzluğa ulaşmıştı onlar için. Dışarıdan bakıldığında 'gerçek bir dostluk' derdi insan. Ama bu resimden 2 kişi eksilmişti. Ve onların bana yakışır gördükleri bir 'dostluk' da yoktu meydanda. Sanırım onların hikayesindeki Çirkin Ördek Yavrusu bendim. Gözlerimi tek tek hepsinde gezdirip inceledim. Sıra Tuana'ya tekrar geldiğinde onunda kafasını çevirmesi ile gözlerimi çektim ve Pençe'ye döndüm.

'Kalksak iyi olacak. Ders matematik, Savaş Hoca'yı biliyorsunuz.' Pelin'in matematiği duyması ile homurdanması bir olmuştu. Bunun üzerine hepimiz gülerek ayaklandık.

Çıkarken arkamdan bakan 4 çift göz olduğunu biliyordum.

————

to people you don't| lçWhere stories live. Discover now