🎄 the safe place 🎄

279 33 12
                                    

henüz küçük bir çocukken yılbaşlarından nefret ederdim. noel benim için anlamsız bir tatil, dört bir yana dağılmış süslemeler kapitalizmin simli ortakları ve jingle bell de yalnızca sıkıcı bir melodiydi. hem babam hem de annem noeli kutlamayı gereksiz bulan üstelik fazlaca mesai yapan insanlar olduğu için hiçbir yılbaşına ailecek girdiğimizi hatırlamıyorum. tombala nasıl oynanır, insanlar son saniyelerini sayıp yeni yıla girmek üzereyken neden kuruyemiş yer veya bu esnada ne konuşulur hala bilmiyorum. ömrümün herhangi bir döneminde noel babaya veya diş perilerine inanmamış, göklerden tek bir hediye dahi almamış bir çocuğum.
aslına bakarsanız eskiden hediyelere bayılırdım. yalnızca ebeveynlerim onları birer "gereksiz harcama" ve "masraf" olarak gördüğü için bu fikrimi sesli olarak kimseyle paylaşmamayı tercih ediyordum.
gördüğünüz üzere pek çok konuda cahil kalmış olabilirim ancak bildiğim tek bir şey var, aynısını kendi çocuklarımın da yaşamasını istemediğim.

bu yüzden noel arifesinde uykusuzluk ve yorgunluk ağır ağır bütün bedenimi ele geçirmeye başlarken tek yaptığım salonumuzdaki şöminenin önünde, sıcacık deri koltuğumuzda uzanıp johnny'nin çocuklara yapacağı süpriz için hazırlanışını seyretmek oluyor. ateş kemiklerimi dahi ısıtır ve tatlı bir sıcaklık hissi bütün bedenimi ele geçirirken koltuğumuzdan eksik olmayan peluş battaniyeyi omuzlarıma kadar çekiştirip mırıldanıyorum, 'john, tam olarak ne yapmaya çalışıyorsun?'

bir seksen beş boyuna rağmen küçük bir çocuk gibi heyecanlı olan sevgilim, elindeki un dolu kabı ve devasa botları yavaşça yere indirip omzunun üzerinden sayıklanıyor.
'ssssh, sessiz ol bebeğim, çocukları uyandıracaksın.'

bu kez fısıldayarak sorumu yeniliyorum, 'pekala john, ne yapıyorsun?'

'salonda kardan ayak izleri bırakmaya nereden başlasam onu hesaplıyorum.'

omuz silkiyorum, 'neden?'

'çünkü çocuklar sabah uyanıp aşağı indiklerinde noel babanın onlara hediyelerini bizzat getirdiğini düşünecek.'

aslına bakarsanız bu çok tatlı bir fikir, çocuklar johnny gibi bir babaları olduğu için çok şanslılar. yüzümdeki yorgun gülümsemeyi gizleyemezken kısık sesimle soruyorum. 'o botları nereden buldun?'

'babamdam aldım.'

evet, inanması güç ancak john'un babası ondan da uzun bir adam ve ayakkabı numarası da epey büyük. sadece çocukların noel babanın devasa olacağını düşündüğünü bildiğim için bu plan bana fazlaca mantıklı gelirken kocama hayran kalmadan edemiyorum.

'chris'in bu botları vermeye gönüllü olduğuna hayatta inanmam, odünç-çalmış olabilir misin?'

kahkahasını tutmaya çalışır gibi bir ifadeyle yanıtlıyor, 'babamın malından daha çok kıymet verdiği tek şey torunları hayatım, ilk teklif edişimde kabul etti.'

kaşlarımı hayranlıkla kaldırıyorum.
'vay canına bu büyük bir zafer.'

'öyle.'

botları sakince ayağına geçirip un dolu kaba ayaklarını batırmasını, ardından salonun ortasındaki çam ağacına doğru birkaç adım atışını izlerken biraz daha ısınmış hissediyorum. gerçekten de noel baba evimize gelmiş gibi bir görüntü var şimdi. dikkatle çıkardığı adım izleri bittiğinde çocuklar için aldığı hediyeleri çam ağacının altına dizip mutfak tezgahına yarışı içilmiş bir süt bardağıyla bir tabak kurabiye bıraktıktan sonra ellerini çırpıyor.

'ee, ne dersin?'

tüm samimiyetimle yanıtlıyorum,
'harikasın.'

'iltifatı da kaptığıma göre artık bunları kaldırabilirim.'

the safe place - johnjae 🎄Where stories live. Discover now