Yei

20 1 6
                                    

Sürekli, acımadan vuruyordu. Kanayana kadar da durmayacaktı. Çünkü biliyordu, eğer bırakırsa karşılık verecekti. Karşısındaki çocuğun gözleri titrerken kendisine engel olmak istiyordu. Nafile, o kadar güçlüydü ki kendine vurulduğu zaman onun değil, vuranın canı acıyordu. Daha 19 yaşında olmasına rağmen çok güçlüydü.

Çocuk acıdan bayıldığında derin ve hızlı nefeslerle geriye çekildi. Etrafına baktı, tenha ve boş bir sokaktaydı. Elleri çok fazla titriyordu. Kıvır kıvır olan saçlarını kanlı elleriyle geriye attı. Solunda, getirdiği benzin bidonu duruyordu. Hemen yönelip kavradı. Sonra çocuğun başından aşağı döktü. Titrek ve kalın sesiyle konuştu.

-"Beni... beni tren raylarına itmeden önce düşünecektin. Senden nefret ediyorum, kardeşim. Kötülükler içinde yat."

Ardından cebinden çıkardığı kibriti yakıp kardeşinin üzerine attı. Hızla oradan uzaklaştı. Şimdi nereye gidecekti bilmiyordu. Zaten muhafızlar tarafından aranan önemli isimlerden biriydi. Yürüdükçe boş evler artıyordu. Bir tanesi gözüne takılmıştı. Yıkık olsa bile içerisinde eşyaları vardı. Burada takılabilirdi. Eve girip dolaşmaya başladı. Mutfağından banyosuna her şey vardı. Ancak su yoktu. Bu sebeple biraz zorlanabilirdi fakat takmadı.

Kanlı ellerini kirli havluya sürttü. Temizlemeye çalışıyordu lakin kanlar kurumuştu. Sinirle kaşlarını çatıp her zaman taşıdığı bıçağını aldı. Ve kanları kazımaya başladı. Arada ya batıyor ya da derisini de soyuyordu. Acı denen şeyin baş harfini bilmezdi o. Korku, hüzün, sevinç... hiçbirinin ne olduğunu bilmezdi. İyice temizlendiğinde bıraktı bu işi. 

Kendisini, benliği kadar kirli olan koltuğa attı. Aklında sürekli şu düşünce vardı; 

Ben, bu ülkeye değil dünyaya hükmedeceğim!

-

Ee, porçayla alakalı hiç hikaye yazmamıştım. İyi oldu ya içimde kalmıştı.

DİSTANCE/ prçyWhere stories live. Discover now