01

90 14 35
                                    

özgürlük.

uzun süredir tatmadığı bu duygu, çocuğa yabancı geldi. özgürdü sonunda evet ama şimdi ne olacaktı? her şey eskisi gibi miydi? sanmıyordu. onu kabul edecek birisi var mıydı? kesinlikle hayır.

sonuçta en yakın arkadaşını öldürmüştü.

elinde küçük siyah çantası ile öylece duruyordu çıktığı kapının önünde. ne kuşların cıvıltısı farklı geliyordu ne de güneşin ışınları ona sevinç veriyordu. hissettiği tek duygu son on iki yılda olduğu gibi pişmanlıktı. çok pişmandı fakat yaptığı hiçbir eylemi geri alamayacağı, alamadığı aşikardı.

şimdi ise gözleri dolmuş şekilde demir kapının önünde duruyor, ne yapması gerektiğine karar vermeye çalışıyordu. öncelikle, kalacak bir yer bulacaktı sanırsa. bir motel ya da misafirhane iş görürdü birkaç haftalığına. daha sonra iş bulması gerekiyordu. gerçi, hüküm giymiş birine kim iş verirdi ki? iş bulduğu zaman ne yapacaktı? ömrü boyunca sanki hiçbir şey olmamış gibi ölene kadar yalnız bir şekilde çalışıp sonunda yalnız başına ölmeyi mi bekleyecekti?

keşke, dedi içinden. "keşke şimdi ölebilseydim. keşke kendimi öldürebilseydim. bunu bile başaramadım. ne işe yarıyorum ki?"

yıllar önce babasının söyledikleri aklına gelmişti. benzer şeyler söylerdi çocuğa hep onu döverken. annesi onu izler, karşı çıkamazdı babasına. yıllar önce söyledikleri şeyleri şu an anlayıp içselleştirmesi çocuğu bir miktar üzdü. iyileşememişti hala. içeride aldığı psikolojik destek hiçbir işe yaramamıştı. sadece yaptıklarını kabullenmişti, kendini değil. eylemlerinin doğurduğu sonuçları kabullenmişti fakat kendini kabullenememişti asla. kabullenemeyecekti de muhtemelen.

derin düşüncelerle gözleri yere sabitlenmiş şekilde yürürken yanında çalınan korna sesini üçüncü veya dördüncüde duymuştu. sağ tarafına baktığında camı açık arabanın sürücü koltuğundaki kişi tanıdık geldi çocuğa. her ne kadar büyümüş ve saçlarını eski haline getirmiş olsa da yine aynıydı karşısındaki. aynı gülümseme, aynı ses tonu ve aynı bakışlar.

"şoför lazım mı?"

içten gülümsemesi neredeyse yaptığı şeyleri unutturacaktı kendisine. sanki hiçbir şey yaşanmamış, keisuke ölmemiş, kendisi hapis yatmamış gibi gülümsüyordu karşısındaki çocuk ona. gerçi, çocuk demek saçma olurdu. kendisi yirmi yedi , chifuyu da yirmi altı yaşındaydı şimdi. ikisi de yetişkin olmuşlardı fakat hala chifuyu'nun yüzünde eskiden kalma o saflık ve iyi niyetlilik vardı, farkındaydı bunun kazutora.

kendini kötü hissetti. her gün yaşadığı pişmanlığın üstüne bir yenisi daha eklendi: kendinden başka başkalarının da hayallerini yıkmış, sevdiği kişileri elinden almıştı. en yakın arkadaşının ölümüyle birlikte bir başkasının aşık olduğu kişiyi de öldürmüştü. biliyordu kazutora, matsuno o zamanlar keisuke'ye aşıktı. hem de çok fazla. yaptığı hiçbir şeyi sorgulamadan kabul edeceke kadar fazla seviyordu onu. bunu ilk fark ettiği zaman keisuke'nin valhalla'ya girebilmesi için matsuno'yu ölesiye dövdüğü zaman olmuştu. matsuno hiç sesini çıkarmamış, kendini kaptanına teslim etmişti. ona olan bakışları her şeyi açıklıyordu. matsuno, keisuke'yi gerçekten seviyordu.

hala umutsuz bir romantik gibi onu sevdiğine emindi kazutora. matsuno'yu çok iyi tanımıyordu belki ama biliyordu. üstünden on iki yıl geçmesine rağmen hala onu unutamadığı belliydi. gözlerinde acının izleri vardı.

sesini çıkarmadı kazutora. ne diyecekti ki? en yakın arkadaşını öldürdüğü yetmezmiş gibi bir de cezasının bitiminde onu alacak birini mi bekleyecekti? hayır, kazutora bu kadar düşmemişti. kendine bunu yediremezdi hiçbir zaman. mümkünse toman'dan kimseyle görüşmek istemiyordu. onlarla konuşacak kadar yüzsüz değildi. onlara verdiği bu acıyı tekrar tekrar hatırlatmayacaktı. arada ryuguji'nin ve manjiro'nun gönderdiği mektuplara göre herkes kendi yoluna bakmıştı zaten. herkes kendine bir gelecek çizmiş ve bu yolda yürüyordu. bunu bozmak istemiyordu, kimseye ayak bağı olmayacaktı.

"teşekkür ederim, kendim giderim."

çantasını eline alıp yürümeye başladı. hayır, o arabaya binmeyecekti, binemezdi. başka bir nedenden dolayı hapiste olsaydı belki... ama şu an değil. kendinden bu kadar utanıyor ve nefret ediyorken bunu yapamazdı.

arkasını dönmüş yürürken arabanın motorunun kapanma sesini, ardından da kapı açılıp kapanma sesini duydu. fakat arkasına dönmedi. ne olduğunu tahmin edebiliyordu.

"aptallık etme, gidecek bir yerin olmadığını biliyorum."

durdu kazutora. matsuno haklıydı. gidecek ne kimsesi vardı ne de bir yeri. bu büyük şehirde yapayalnızdı. sonbaharda bir ağacın dalında kuruyup güçsüzce kopan ve rüzgar ile oradan oraya savrulan bir yapraktı kazutora. kimseye, hiçbir yere ait değildi artık. kuruyup yok olmaya mahkumdu.

"inat etmeyi kes. geçmişte ne yaşandıysa yaşandı. bundan sonrasına bakmalıyız artık, anlıyor musun?"

matsuno her ne kadar ona ısrar etse de sesinde biraz öfke ve kırgınlık hissediyordu kazutora. haklıydı da. hayatının aşkını almıştı elinden. kendi elleriyle birinin en değerlisini, kendisinin de en yakınını koparmıştı bu hayat denen ağaçtan. matsuno'nun ona öfkeli olması çok normaldi.

arkasına döndü kazutora. o arabaya binmeyi istemiyordu fakat gidecek bir yeri yoktu. binmeye yüzü yoktu ama kimsesi de yoktu. yapabildiği tek şey yaşlı gözlerle matsuno'ya dönmek oldu.

yaşlı gözlerini gören matsuno birkaç adımda yanına geldi. endişeli görünüyordu. onu endişelendirmek değildi amacı. fakat matsuno çok büyük bir kalbe sahipti.

"bak, hissettiklerini anlayabiliyorum. ama her şey geride kaldı, tamam mı? sana kızgın veya kırgın değilim. on iki yıl öncesindeki bana sormuş olsalardı cevabım çok farklı olurdu. yalan yok, seni öldürmek istedim o an. fakat bunu yapınca kimsenin eline bir şey geçmeyecekti. çocukça bir düşünceydi, hepimiz çocuktuk zaten. sana kızgın olmam baji-san'ı geri getirmeyecek. o yüzden, ondan kalan hatıralara iyi bakmak istiyorum. baji-san'ın en değer verdiği kişiyi burada bırakamam. bir şey söylemek zorunda değilsin. sadece benimle gel, daha sonrasını konuşuruz."

konuşmasına fırsat vermeden almıştı elindeki çantayı siyah saçlı. arabasının arkasına koyup sürücü koltuğuna geçti. biliyordu, gelecekti kazutora onunla birlikte. öyle de oldu. kazutora hiçbir şey söylemedi ama arabaya, sürücü koltuğunun yanına oturdu. sessiz bir araba yolculuğu başlamış oldu böylece.

ay noluyo noluyo
kazufuyu 💖💗💗💕💘💓💞💗💖

lovers rock| kazufuyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin