Hem kırıcı, hem kırılgan

46 10 26
                                    

Kuaförden çıktığında rahatlamış hissediyordu. Sanki vücudundan bir yük kalkmış gibi. Aldığı nefesi titrekçe verip cebinden sigarasını çıkardı. Çakmağıyla tutuşturduktan sonra pakedine baktı cebine geri koymadan. Ondan sonra içtiği sigaranın markasını değiştirmişti.

"Aptal." deyip cebine sokuşturdu pakedi. Her ne kadar atlattım dese de aslında atlatamamıştı. Kabullenemiyordu.

Girdiği mahalle bakkalından bir çikolata alıp kasaya gitti. Her çikolata aldığında bu çikolatadan alırdı o da.

"Bir tane de marlboro edge alabilir miyim?"

Bugünlük kendine izin verdi. Onunla birlikteyken içtiği sigaradan aldı yine. Bakkaldan çıkıp yaşadığı apartmana yürüdü. Kestirdiği saçlarını sallayıp dağılmalarını sağladı. Minho da çok severdi saçlarını. Saf, temiz sandığı kalbini ne kadar seviyorsa saçlarını da o kadar sevdiğini söylerdi.

Eve girdiğinde kabanını, zırhını, çıkarıp portmantoya astı. Birlikte geçirdikleri bir kış gününde kabanı bir anda zırhı olmuştu. Onu soğuktan koruyordu. Kabanı hala onunlaydı ancak şimdi de ruhunun zırhını kaybetmişti.

Terliklerini giyip mutfağa ilerledi. Sandalyelerden birine oturup etrafa bakındı. Tezgahın toplu oluşu eski anılarına götürdü onu. Şayet tezgah dağınık olsaydı gelmeyecekti gözünün önüne onunla yaşadığı anlar.

Hem kendisine hem ona sinirliydi. İkisi de hatalıydı. Birbirlerinin değerlerini bilememişlerdi. Yaşadıkları aşkın şehvetini başkalarıyla paylaşmışlardı. Ve sonunda kaybeden ikisiydi.

Oturduğu sandalyeden kalkıp kafasını dağıtmak için ne yapabileceğini düşündü. Bayadır yemek yapmadığını fark etti. Dolapları karıştırıp neler olduğuna baktı. Eline aldığı kelebek makarnayı tezgaha bırakıp tencere çıkardı. Tencereye su doldurup kaynaması için yaktığı ocağa koydu.

Suyun kaynamasını beklerken sigara yaktı, telefonundan şarkı açıp kenara bıraktı. Açtığı şarkı listesini karışığa almıştı. Çıkan şarkıların melodilerine göre kafasını sallarken sigarasını bitirip söndürdü.

Kaynayan suya kelebek makarnaları döküp yağ ve tuz ekledikten sonra tencerenin kapağını kapattı.

"Nereden geliyor sendeki bu kelebek makarna aşkı?"

"Makarnayı çok seviyoruz ve kelebek işte. Yani anlamı seni anlatıyor. Ruhum seninle özgürlüğüne kavuştu."

Kelebek, ruhun özgürlüğünü, hafifliğini ve zerafetini simgeler.

Aklına gelen anılarla bir 'hah' çıktı ağzından. Birbirlerine söyledikleri şeyler yalan değildi. Yalan söylemezlerdi birbirlerine. Ya da kendilerini böyle kandırmışlardı.

Elindeki kaşığı sertçe tezgaha bırakıp telefonunu eline aldı. Yazsa mıydı? Yazmalı mıydı? Birbirlerini çok kanatmışlardı ancak kanattıkları gibi birbirlerini iyileştirebilecek olanlar da kendileriydi.

Sildiği numarası ezberinde olduğu için numarasını tuşlayıp arama butonuna bastı.

"Aradığınız numaraya şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyin."

Telefonu kulağından çekip kırmızı butona bastığında makarnanın suyu taşmaya başlamıştı. Hızla yerinden kalkıp tencerenin kapağını açtı. Tezgaha bıraktığı tahta kaşığı alıp kelebek makarnaları karıştırdı. Daha sonra kaşığı tekrar tezgaha bırakıp tencerenin kapağını hafif aralık bırakarak geri koydu.

Banyoya ilerledi saçlarına bakmak için. Sadece kırıklarını aldırmıştı. Aynanın karşısına geçerek saçlarına baktı. Bir süre saçlarını inceledi. Sonra gözleri yüzüne gitti. Ölü Gelin'e benzemişti iyice.

gönülçelen, hyunhoWhere stories live. Discover now