Giriş

68 5 1
                                    

"Babaa." diye kendini babasının kucağına bırakıyor. Hemen kabul ediyor babası alıyor küçük kızını Ayata'yı, sarıyor kollarını küçük kızına konuşuyor sonra " Babam." diyerek öpüyor kızını sonra eşine dönüyor ve tekrar konuşuyor. " Annesi yordu mu seni benim güzeller güzeli kızım?" diyor, aynı zaman da karısını yani eşini diğer kolunu uzatarak kendine çekip sarılıyor. "Sence yorar mı Göknel? Sıçıyor ağzıma, tüm gün kızımızın peşindeyim kendine bir şeyler yapmasın telaşı ile." sitem vardı ses tonunda, haklıydı ama küçük kızları biraz hiperaktif ve yaramazdı kaç kere hastanenin yolunu tutmuşlardı, sayılamayacak kadar çok kez. "Anniikk yaa niye bini heeebbbb babime sifayet edayon yaa?" dedikten sonra dil çıkardı annişine, annesi de aynı şekilde ona dil çıkardı. 

Baba sırıtarak onlara bakıyordu, en değerlilerine... "Aaa! Hadi yemeğe sizin susacağınız yok." diyerek araya girdi. İkisi de susunca yemeğe geçtiler, yemekte Ayata'nın en sevdiği yemek kremalı mantarlı makarna ve çoban salatası vardı ama soğansız. Annesi yanına babası ise masanın başına oturunca yemeğe başladılar. Masa da kahkaha sesleri yükseliyordu, en son kahkahaları olduğunu bilmeden. 

Yemekleri bitince babası ve annesi sofrayı topluyorken Ayata salona koştu, orada durmaya devam ederse iş yapacaktı biliyordu.

Göknel ve Gökçek Hanım ise ilk günlerin de olduğu gibi birbirlerine sarılmışlardı, öpüşmüşlerdi tüm gün şirketteydi zaten özlüyordu sevgili eşini, o yüzden kızlarının iş yapmamak için kaçması her zaman onların işine geliyordu. İşleri bittiğin de salona kızının yanına koştu Göknel bey. Karısı tabii ki de kıskanmıştı küçük kızını. Ama mutluydu aşık olduğu adamın kızını bu kadar sevmesine mutlu oluyordu. Çünkü Ayata başlarda onlar için korkuydu, deneyimsizlikti, bilgisizlikti. Her şey bir kenara Göknel yani eşi çocuk istemiyordu. Babası gibi olmaktan korkuyordu ama babasının tam tersi bir baba olmuştu. Bu yüzden çok mutluydu Gökçek Hanım. Aslında o ne kadar Göknel'i desteklediyse bir o kadar da destek almıştı. Hamileliği çok zordu ve bilgisizdi. Ona anneliği öğretecek bir annesi yoktu. Annesini tanımamıştı bile. Babasını da aynı şekilde. O yüzden hamileliği boyunca en yakın arkadaşı Zeynep Hanım ona öğretmişti annelikte dikkat edilmesi gereken şeyleri, bir işe yarasın bari hem en yakın arkadaşı hem de kadın doğum uzmanıydı sonuçta. 

Tüm işleri bitince o da salona geçti. Gördüğü manzara ile en içten şekilde gülümsedi. Göknel kızını kucağın da uyutmuştu. Aklına ilk doğum günleri gelmişti. Onda da bu şekildelerdi. Ama farklı olan tek şey kızları artık üç yaşındaydı ve kızları büyümüştü. Eşinin yanına gidip omzuna koydu başını, kocasının ve kızının birbirine tıpatıp benzeyen ama farklıkları olan kokuları ile gözlerini kapattı ve uykunun kendini ele geçirmesine izin verdi.                                                                                                                                                                 ...

Havalandığını hisseti ama uyanmadı. Sırtı yatak ile buluşunca gözlerini araladı. Tahmin ettiği yüzü görünce gülümsedi. Karşısın da ki kişi de ona gülümsedi. " Ayata'yı yatağına götüreyim geliyorum." dedikten sonra dışarı çıktı. Gökçek ise yatakta kalktı ve gelen mesaj sesi ile komodine döndü. Telefonu buradaydı, Göknel büyük ihtimalle onu getirirken cebine atmıştı ve daha sonra ise buraya bırakmıştı. Daha fazla sorgulamadı ve telefonu elin aldı. Whatsapp'dan gelen bir mesaj olduğunu gördü ve mesaj sohbetine girdi.  Eski sevdiceği Feza yazmıştı gene. Adam peşini bırakmıyordu ki. gene onu tehdit etmişti. Ama farklı bir şekilde bu sefer kendi ile değil ailesi ile vuruyordu. Salak adam anlamıştı yada kafası çalışmıştı en sonunda. Biraz daha kaydırınca az önce salon da uyuyan ailesinin fotoğrafını beklemiyordu. Öldürürüm demişti ya bana kızınla birlikte gelirsin yoksa hepinizi öldürürüm demişti. Bunu beklemiyordu Gökçek  bunu gerçekten beklemiyordu. Süre de vermişti pezevenk. Yedi saat diyordu. Ya yanımdasın ya da ölüsünüz. 

Göknel'in ayak seslerini duyunca telefonu kapatıp eski yerine koydu hemen, koyduğu anda kapı açılmıştı. "Yavrum? Niye kalktın geliyordum ben işte." diye sorguladı. Bence de sorgulamalıydı çünkü karısının bir anda beti benzi atmış yüzü hiç hayrı alamet değildi. "Y yok bir şey Göknel. Ayata'yı yanımıza getirir misin burada uyusun içim hiç rahat değil." dedi ve kocasının kafasın da  ki soru işaretlerini çoğalttı. Kafasını sallayarak kabul etti karısını  ona sunduğu teklifi. Kızını oda dan alıp kendi odasına geldi. Babası yavaşça yatağa yatırdı güzeller güzeli kızını, saçlarını kokladı sonra öpücük kondurdu ve yanına yattı, Gökçek. Ayata her zaman ki gibi babasına sarıldı. Babası hemen kollarını açtı ve kızını öptü, kokladı, sarıldı.

Baba ve kız uyurken anne kalktı, bir çanta çıkardı. İki parça kendi kıyafetini koydu sonra kızının odasına ilerledi. Kızına gerekebilecek her şeyi koydu. İşi bittiğin de Göknel'i tepesinde beklemiyordu. " Ne yapıyorsun sen?! Gökçek! Kendinde misin yavrum sen?! Ne bu eşya toplamalar falan?" haklıydı adam ne diyeceğini bilemedi Gökçek. " Göknel gideceğim. Ayata'yı alıp gideceğim bırak beni!" yüreği zaten çok ağrıyordu Göknel'de işini daha da zorlaştırıyordu. Bırak gideyim Göknel diye geçirdi içinden. "Saçmalamayı kes. Seni de kızımı da bir yere bırakmıyorum. Ne oluyor sen açıkla, hemen!" adamla baş edemeyeceğini anladığın da hızla odaya ilerledi. Telefonunu cebine attı, kucağın bir çırpa da kızını aldı ve kapıya yöneldi.

Kızı zaten uyanmıştı, ağlıyordu. Kızına bir çırpıda montunu ve ayakkabılarını giydirdi. Nereye giderse Göknel'de geliyordu. Konuşuyordu, kadın dinlemiyordu ki. hepsinin güvenliği için gidiyordu. Biliyordu çünkü Feza hem büyük hem de eli kolu uzun olan birisiydi dediyse yapardı.

Kadın kapıya çıktığın da kızı ağlamaktan yüzü gözü kızarmıştı. Kapıya çıktıklarında yağmur da başlamıştı. O kadar şiddetli bir yağmurdu ki göz gözü görmüyordu. Kızının kafasına kapattı montunu şapkasını kendi ıslanmaya devam etti. Peşinden elen adamı dinlemeden yürüyordu. Karşıdan karşıya geçti kızıyla birlikte. Ama arkasından yalınayak gelen eşi geçemdi. Gelen bir arabanın fren sesi ve çıkan çığlıklar ile arkasına baktı sonunda Gökçek. Sevdiği adamı yerde kanlar içinde görmeyi beklemiyordu. Kızıyla koştu yanına. 

Küçük kızın ağlama krizine "Baba" haykırışları eklendi .Ambulans geldi. Hastaneye gittiler. Ameliyata girdi. Saatler sonra bir düzüne doktor çıktı. İçlerinden biri iyi dedi. Odaya alınacağını söyledi. Odaya alındı. Kadın yanına girdi onu öptü son kez. Sarıldı son kez. Sonra not bıraktı sevdiği adamın yanı başın da ki komodine.

"Sevgilim, 

Biliyorum bana çok kızıyorsun. Biliyorum kızını seneden aldığım için benden nefret ediyorsun. Ama yapmak zorundayım. Hepimizin canı için. Tehdit ediliyorum, sizin canlarınızla. O yüzden  kızma bana sana söyleyemezdim. Kızının her doğum günü sana fotoğrafını atacağım sevgilim. Nasıl yapacağımı bilmiyorum ama yapacağım, yıllar sonra onu bul lütfen karşına çık anlat her şeyi. O zamana kadar ölmüş olacağım büyük ihtimalle ama olsun be sevgilim. Son olarak seni seviyoruz sevgilim."  - KARIN GÖKÇEK'DEN                                                                                 
Adam bir mektupla terk edildi. Ama söz verildiği gibi her doğum günü fotoğraf geldi. Her 15Temmuz'da fotoğraf geldi. Adam ise ant içti kızını bulacağına yıllar sonra karşısına çıkacağına. Sonuç olarak;

Üç kişinin kalbi bir daha kimseye açılmamak üzere kapandı.

Kim bilir belki ilerinden birisi bir oğlana kalbini açardı. Belki...

|Merhaba, bu ne diyecekler önceden okuyanlar. Katilim sen ol değişti ballı okurlarım. Sonu değişti. Konusu her ne kadar değişmese de diğer yazışımdan çok daha farklı bir şey okuyacaksınız. Artık yemin ediyorum her hafta bölüm atacağım. Diğer bölümler ise diğer haftalarda değişecek o yüzden burada stop edinn. Sizleri seviyorumm|

| Bölün hakkında yorumları alalım.|

YILDIZA BASMAYI UNUTMAYIN. UNUTMAĞĞĞĞĞ BAS O YILDIZAAĞĞĞĞĞĞ.

KATİLİM SEN OLWhere stories live. Discover now