başlarken

128 20 33
                                    

Bir varmış bir yokmuş ve her şeyin bir hikâyesi olurmuş. Hastaneler mesela, her odanın söyleyecek sözü, her kapı numarasının barındırdığı anıları varmış; huzurevleri misal, koridorları gözleyen irislerin hisleri, yıllarını kırışıklıklarına saklamış tenlerin özlemleri varmış ve yetimhanelerin de kendi hikâyeleri varmış elbet; yalnızlığın sarılıp bırakmadığı, ağırlığı altında ezdiği minik bedenlerin camdan dışarıyı gözleyen bakışları ve o sessiz gecede yıldızlara doğru bir umutla fısıldayan dudakları olmasa, bugün burada bir hikâye anlatıyor olmazdık.

"Lütfen," diye fısıldamış koca bir dünyayı sığdırabilecek gibi duran gözlerini kayan yıldıza dikmiş halde. "Lütfen bir sürü arkadaşım olmasını sağla, lütfen hiç yalnız kalmayayım ve lütfen, yatmadan önce bize okudukları masallardaki kahramanları benim arkadaşım yap. Onları fazla seviyorum. Lütfen, lütfen, lütfen."

Kelimeler büyümüş, birbirinin üstüne binmiş ve aralık camdan geceye dağılmış.

Ne derler? Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş, altı ay bir güz gitmiş

ve uyanınca

hep bitmiş.

Kayan yıldız kelimeleri peşi sıra sürükledi ve uzak ama pek de uzak olmayan bir ormanlık alana düştü; sessizce, minikçe ve pek yokmuşçasına. Bir ağacın dibinde kendine bir oyuk oluşturan yıldızdan önce ufak bir pırıltı kaçtı bu tarafa, artık öteki taraf neresiyle. Birkaç tane daha ve birkaç tane daha.
Sonra söndü.

Ve seneler içinde öteki taraftan pek çok şey bizi keşfe geldi. Kötü niyetli kimseler değildi bunlar, nitekim öteki tarafta pek kötüye rastlanmazdı, hepsi o ya da bu şekilde zapt edilmişti. Fakat burası... Oh, burası o kadar da masum değildi.

En iyiyi bile baştan çıkaracak güce sahipti burası. İnsanın içindeki çirkinliği dışarı vurması için ortam hazırlayan bir yerdi burası ve alkışa tutmak için hazırda beklerdi.

Böylece, seneler seneler geçince, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde yetim kız büyümüş, genç bir kadın olmuş. Hala yalnızmış, masal kahramanları onun arkadaşı olmamış ve bir daha kayan yıldızlara hiç konuşmamış.

Sonra bir gün, ansızın, bir yabancı baştan çıkarıcı gülümsemesi ile yanına yanaştığında kendisini sesinin büyüleyiciliğinden alamamış ve mızıkasını çıkarıp kendi bestesini çaldığında adeta kendini kaybetmiş.

Gerçekten de, kendini kaybetmiş. Bir daha da bulamamış. Mızıkalı adam yerinden hiç ayrılmayan keyfi ile dünyaya karıştığında ve artık yaşlı ağacın altındaki parıltıdan eser kalmadığında yetim kızın başında bekleyen bir sürü insan varmış. "Artık yalnız değilim," demiş cesedinin götürülüşünü izlerken ve giderek artan ışığın arkasında yok olup, kayıp düşerken.

Bir varmış bir yokmuş, masalın yalanı mı olurmuş? O yalan bu yalan, fili yuttu bir yılan.

Hadi, gelsenize; kavalım kadar mızıkamın da sizi cezp edeceğine eminim. Takip edin beni, seveceksiniz.

 Takip edin beni, seveceksiniz

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
ve uyanınca hep bitmiş | kısa hikâyeWhere stories live. Discover now