1. Kısa Devre

130 18 17
                                    


BELLEK


1. Kısa Devre

Ayaklarının bastığı nemli toprağın olabildiğinden daha az bir miktarda ses çıkarması için uğraşırken önünde ki iri gövdeli ağaçtan sol tarafa döndü. Dönmesiyle ayağı birden ıslak yapraklara bastı. Islaklığın etkisiyle hızla yere kapaklandı. Yüzü gözü çamur olmuştu, ellerini toprağa bastırıp oturur vaziyeti aldı. Sırtını geniş gövdeli ağaca yaslayıp nerdeyse buruşmuş olan ciğerlerine derin bir nefes çekti. Göğsü hızla inip kalkıyordu. Doğru düzgün nefes alamadığı için karnına ağrılar giriyordu. Çamurlu ellerini karnına bastırıp oturduğu yerde iki büklüm oldu.

Hâlâ neyden, kimden kaçtığına anlam veremiyordu. Yakasını bir türlü beladan kurtaramadığı gibi içine çekilmemek için uğraşıyordu.

Acıyan gözlerini biraz yumup kafasını ağacın kirtişli yüzeyine yasladı. Düşünceleri boş beyninde yankı yapıyordu. Olanlar neydi böyle.
Peşini bir türlü bırakmayan eli silahlı akılsız adamlar. Ahh o adamlar onların yüzünden buradaydı değilmi tamamen unutmuştu. Şu aralar beyni çok fazla kısa devre yapmaya başlamıştı.
Gerçi yapmaması için bir tane bile neden yoktu. Zaten beyninin içinde tek bir anı, tek bir bilgi yoktu. En çok ta bu acı veriyordu genç adama. Çamurlu elini siyah saçlarına daldırıp karıştırdı ardından bir şeyler hatırlayabilecek gibi saçlarını çekiştirdi. Bu yanlızca acıya neden olmuştu. Hafifçe inleyip ellerini kafasının iki yanına koyup olabildiğince sıktı.
Hiç ama hiç bir şey yoktu beyninin içinde.
Lânet beyni büyük bir arıza yapmıştı.
Bu arıza belkide onu canından edecekti.

Kafasını yukarı doğru kaldırıp kararmak üzere olan gök yüzüne kısık gözlerle baktı. Göğün o mavi siyah renge bürünmesine az kalmıştı. Belkide çok çok daha az. Yorulmuştu hemde çok. Artık vücudu ağırlaşmaya başlamıştı, kendisini koruyabilecek gücü kalmışmıydı emin değildi.

Bu yüzden koşmaya olabildiğince kaçmaya devam etmeliydi, bunu yaşamak ve geçmişini hatırlamak için yapmalıydı.

İri gövdeli ağaçtan destek alarak ayağa kalktı.
Son kez derin bir nefes çekeceği zaman uzaktan gelen sesi duydu. Birisi ya da birileri yaklaşıyordu. Nefesi boğazında takılı kalırken kaldığı yerden koşmaya başladı. Bedeni gittikçe güç kaybediyordu. Aç, uykusuz ve de en çok yorgundu.

Nemli toprak üzerinde ayakları birbiri ardınca hızlanırken kararmak üzere olan gök yüzü yağmur atıştırmaya başlamıştı. Yağmurla gelen rüzgar genç adamın yüzüne sert darbeler indirirken ilerdeki çam ağacını geçti.

Yağmur uzun sürerse işi gittikçe zorlaştırırdı. Soğuyan hava ona hiç de yardımcı olmuyordu.
Yerde olan yapraklara basmamaya özen göstererek kulaklarını uzaktan gelen sese verdi.
Bi kaç dakikalığına durup bir ağaca yaslandı, uzaktan gelen seslere dikkat kesilmeye çalışırken nefesini tuttu. Zira nefesi oldukça gürültülü bi şekilde çıkıyordu dışarı.
Sanırım boğazı iyice tahriş olmuştu, her yutkunuşta acısı artıyordu.

"Ne tarafa gitti göreniniz oldu mu?" Bu ses bi kadın sesine benziyordu. Erkek sesi olamayacak kadar ince ve cırtlak çıkıyordu.

Adım sesleri olduğu yerden uzakta durunca başka birisi bağırdı " Ben görmedim, en son konteynırdan sol tarafa doğru gitmişti."

Birisi havaya ateş edip bağırdı "Lânet herif hepimizi uyutmuş. Gözümüzün içine baka baka bizi uyutmuş. " Az önce ki kadının sesi gibiydi oldukça tiz ve cırtlak.
Nefes sesleri oldukça sesliydi 4 5 kişi olabilirdi. Onları atlatıp şehire giderse orda saklanması daha muhtemel görünüyordu.

Hafıza KartıWhere stories live. Discover now