2. İs ve Çığlık

49 14 4
                                    


BELLEK

2. İs ve Çığlık


Koşarken gördüğü her ağaç birbirinin aynı duruyordu. Şu an hiç birinin farkı yoktu. Ve rüzgardan dolayı yüzü kızarmış sızlıyordu, gözleri de kapanacak raddeye gelmişti. Ayakları da artık koşamayacağı derecede ağrımaya başlamıştı. Yani kısaca bedeni iflas bayrağını çekmeye hazırlanıyordu.

Tahminen bir iki saat geçmiş hava kararmış, her yer dolunayın olmadığı gecelerde ki gibi zifiriydi.
Dolunayın olup olmadığını bilmiyordu çünkü gök yüzüne ulaşan ağaçlar her yeri kapatmıştı.

Bir yandan da içinde ki korku vardı, ya karşısına yırtıcı bir hayvan çıkarsa diye düşünmeden edemiyordu. Gerçi içi biraz rahatlamıştı. Belinde bir silah ve çorabının iç kısmında bir çakı olması birer mucizeydi. Ya da hayatın ona tersten gülme şekliydi. Hızı ilk başladığına göre yavaşlamış, boğazından garip hırıltılar çıkıyordu. Bozuk, eski bir makineyi andırdığından emindi.

Kendisini yere atıverecekti neredeyse, ama neredeyse. Yerde neyin olduğunu bilemezdi ya. Şunu da biliyordu ki elbet yorulup dinlenmesi gerekecekti, bunu da ayakta yapamayacağına göre!

Boğazını yakarak çıkan nefesler gittikçe onu zorlarken nefesi iyice daralmıştı, yaşayacak gücü kalmamış gibi elini ağacın birisine yasladı. Ağaca tutunduğu eli onu tartmayınca diğer elini de ağaca sardı.
Şu an da ağaçla sarmaş dolaş görüntü sergiliyordu ama umrunda değildi.

Soğuk toprağın üzerine kendisini bırakıp, sırtını az önce sarmaş dolaş olduğu ağaca dayadı. Ciğerleri büzüşmüş onu nefessiz bırakmaya and içmiş gibiydi.

Ölmüş durumda olan ayağından çakıyı çıkarıp, ayaklarını uzattı. Çakıyı her ihtimale karşı kendisini korumak için çıkarmıştı. Bu ayakların üzerinde daha fazla durabileceğini sanmıyordu.

Uzaklarda bir ağaçtan baykuş sesi kulaklarına çalındı." Rahatsiz ettiysem..." dedi çatallaşmış sesiyle "Özür dilerim."
Baykuş da gerçekten rahatsız olmuş gibi bir kez daha öttü, sonra da uzaklarda ki ağaçtan havalandı.

Onun da karnı acıkmıştı aynı kendisinin de olduğu gibi. Midesi sanırım parçalanıp kendisini öğütüyor, ona da acıyla sızlanmak kalıyordu.

Artık olduğu yerden hareket edemeyeceğini aklı kestiği zaman, kas katı olmuş bedenini açmaya, rahatlamaya çalıştı.
Elindeki çakıyı sıkıca tutup gözlerini yumdu. Ne zamandan beri açtı? En son ne zaman bir lokma geçmişti boğazından bilmiyordu. Ne zamandır rahatça uyumamıştı bilmiyordu!

Şimdi de rahat uyumak istiyordu, ne kadar yol gideceği belli değildi. Şehir ne tarafta kalmıştı? Belki de Zahit denen adama güvenmeliydi.

Bunları düşünmeyi bir kenara bırakıp karanlığa teslim oldu. Yavaş yavaş uyku onu sararken bedeni biraz daha gevşemişti...

***

Gözlerini yüksek ses ve çığlıklarla açmaya çalıştı. Çığlıklar fazla şiddetli değildi ama uykusu sanırım pamuk ipliği misali incecikti. Başı dönüyordu, ayağa kalksa ayakta duramayacağını bildiğinden olduğu yerde kaldı.

Kafasını biraz kaldırıp sırtını yasladığı ağacın yapraklarına baktı yeşil yeşildi. Gece göremediği kayısılar vardı ağaçta, karnı biraz daha acıkmıştı. Karnında ki açlık ve ağrıyla ellerini üzerine bastırdı, geçecekmiş gibi. O ağrısıyla cebelleşirken çığlıklar artmıştı.

Hafıza KartıWhere stories live. Discover now