Yeşeren Umutlar

203 6 4
                                    

Çocukluk...Saf,umut dolu.Ufak bir çiçeğin yeşerip açması gibi,büyüdüğünü durmadan izleyerek göremezsin,bazen izlemeyi bırakıp veda etmen gerekir,geri döndüğünde önceki vedanın tesellisi olarak filizlendiğini gösterir sana.Tıpkı uzakta yaşayan küçük kuzenlerimizin her ziyarete gelişinde büyümüş olması gibi

  Peki Poyraz öyle miydi?Her ziyarete gittiğinde "Ne kadar büyümüşsün sen" diyip yanaklarından sıkılıp öpüldü mü hiç.Poyrazda çok isterdi bunu,ama onun tek akrabası içinde büyüdüğü 4 duvardı,hiç dışarı çıkmamıştı,çıkamamıştı.Mevsimleri,yağmuru,
yazı,karı herşeyi ufacık bir pencereden izlemek zorunda kaldı.Uzaktan gördüğü şeye dokunamamanın verdiği meraktır belki,kara dokunmayı çok isterdi.Resimli kitaplarındaki gibi,karda oynarken elleri,burnu ve yanakları kızarsın isterdi.Neden bu dört duvara mahkûm kaldığını hiç söylemediler ona...

Poyraz evin en küçük çocuğu,gerçi yaşadığı yere ev denirse...Babası o doğmadan önce meyhanede gerçekleşen kavgada bıçaklanarak ölmüş,pekte hayırlı birisi değilmiş zaten.Geriye Annesi,2 ablası ve yaşlı babaannesi kalmış.Annesi Leyla,yetimhanede büyümüş,gençliğinde güzelliğiyle herkesi büyüleyen peri gibi kızmış,hodavra bir erkeğin rüzgarına tutulunca yurdu terk etmiş,kayınvalidesi ile yaşamaya başlamış...

Daha 18'ine yeni girmişken ilk kızı dünyaya gelmiş "Çiçek",Çiçek dünya güzeli,kocaman koyu yeşil gözleri olan,hafif kumral saçlı,nazik bir kız çocuğuymuş.Babasıyla en güzel anılar geçiren oymuş,6 yaşında gelince ikinci Çocuk olan "Şirin" dünyaya gelmiş,evin ikinci Çocuğu büyüğünün tam tersi olur derler...Şirin ablasına göre fazla yaramaz ve bi o kadarda inatcıymış.İsmini hiç taşımazmış,oda isyan edermiş bu isime.Bu dünyaya bu isimle gelmeyi,hatta dünyaya gelmeyi o hiç istememiş...Evin erkeği olan baba,rolünü üstlenmeyince Şirin üstlenmiş,babasıyla arası hiç iyi değilmiş.Babası sürekli eve sarhoş gelir bazende yanında arkadaşlarını getirirmiş,Şirin bağıra çağıra o adamları kovar,sonrasında odasına çekilir ağlarmış.

  Babaanne yaşlı,kimseye bir zararı dokunmayan,televizyon izlemeye bayılan,torunlarını en çokta Poyrazı seven tontiş birisiymiş,onunda kaderi hiç düzgün gitmemiş,hayat hiç gülmemiş yüzüne.Annesi küçük yaşta onu 9 kardeşiyle tek bırakmış,soğuk bir odası olan,lavabosu ve banyosu dışarıda bulunan tahta evde yaşıyorlarmış.5 kardeşini su çiçeğinden,3 kardeşinide soğuktan kaybetmiş.En son küçük erkek kardeşi kalmış,onuda bir gün dereden su alırken,acımasız hor dalgalar alıp götürmüş.Tek kalmanın acısı ile kasabaya atmış kendini,onu ilk isteyen adamla evlenmiş,1 tane oğlan doğurmuş,ardından eşini kan davasında kaybetmiş.Hayata oğlu sayesinde tutunmuş,oğlunu büyütmüş,hayırsız oğlu bi kere bile gülmemiş yüzüne.Oğluda ölünce yataklara düşmüş,uzun bir süre sonra kendini toparlamış,Poyraz ona derenin alıp götürdüğü küçük kardeşini andırıyormuş,onuda bu istanbulun boğazı alıp götürür sanmış,herşeyden saklamış dışarı çıkmasına hiç izin vermemiş...

  Poyraz sabahın erken saatleri kalkar camdan dışarıyı izlermiş,sabahın sessizliğine eşlik eden kuş cıvıltıları ve yüzüne vuran güneş ışıkları eşliğinde hayallere dalarmış.Havanın soğukluğunu fırsat bilip hemen eline kar küresini almış,altındaki tuşa basmış,onu alıp götüren melodiye bırakmış kendini
  Poyraz kar kürelerini çok severmiş,tatlı bir ev,önünde kardan adam,evin yanına kocaman bir çınar ağacı,ve etrafta uçuşan kar taneleri...Hep 4 kenarlı,önünde siyah korkulukları olan pencereden izlediği karları,1. Kerecikte olsa dışarıdan izlemek,evinin nasıl göründüğünü görmek istermiş.Eve girdiğinde annesinin tek kızdığı şey yere dökülen kar tanecikleri olsun,koşa koşa sobanın borusuna ıslak eldivenlerini koysun,önüne yatıp televizyondaki klişe dram dizilerini izlerken annesinin verdiği sıcak sütü içmek istermiş...Tabi bunların hepsini Çiçek ablasının anlattıkları kadarıyla biliyor,ve hayallerini kuruyormuş
Poyraz hayallere dalmışken onu bu hayalden uyandıran Şirin ablası olmuş,ablası "Kapat şu zımbırtının sesini kafam şişti" demiş.Bu kadar huzur veren bir ses nasıl kafasını şişirebilirmiş?Poyraz elinde olsa her gece bu melodi ile uyurmuş.Poyraz kaşlarını çatıp "Al kapattım!" Demiş,kar küresini nazik bir şekilde diğer 3 tane kar küresinin yanına koymuş.Her kürenin ayrı bir melodisi ve ayrı manzarası varmış.
Ağır adımlarla 2 ablasının uyuduğu odayı terk edip salonda yatan babaannesinin yanına gelmiş.Babannesi erken saatte kalkar televizyondan kayıp insanları veya cinayetleri bulan,bol tartışmalı programları izlermiş,olurda küçük kardeşi oraya çıkar "Ablamı arıyorum" der diye...Poyraz babannesinin kucağına oturmuş "Gene aynı kanalı mı izliyorsun Nene" demiş.Babannesi "Başka ne izleyeyim oğul,ya kardeşim çıkarda beni ararsa?" Diye yanıtlamış.Poyraz hemen "Sen niye oraya çıkıp kardeşimi arıyorum demiyorsun Nene,böyle dört gözle onun ayağına gelmesini bekliyorsun,fakat hiç çabalamıyorsun" demiş.Poyraz fazla atılgan,bir o kadarda zeki bir çocukmuş...Babannesi "Ben ne eyleyeyim orada oğul,hayat hikayemi soracaklar,anlattığım hikayeyi dinleyeyip ah vah diyecek,ufak bir teselliyle kapatacaklar,kimse yaşlı bir kadının çaresizce birşey aramasına yardım etmez...Yaşlıdır kafasına takacak birşey aramış bunu bulmuş derler..." Poyraz babannesini haklı bulmuş,o programlarda dönen entirika sayesinde kazanılan paraların yarısı bile yetimlere gitmiyor,baştakilerin ziyafetinin tuzu baharatı oluyormuş.Program reklam arasına girince ikisi bir müddet camdan dışarıyı izlemiş,bir tane karga geçmiş
Bir karga,iki karga,üç karga,dört karga...Hani beşinci karga?Bu babaannesinin ona öğrettiği karga sayma oyunuymuş.Simsiyah tüyleri ile gökyüzünde net şekilde belli olduğundan kargayı seçmiş Poyraz.

Kargaları sayarken farklı bir evrene dalış yapmış."Kargaların görevleri" sert ve hüzünlü sesleri ile nereye seslenir bu kargalar?Seslerindeki ve görünüşlerindeki verdiği kasvetlerle insanları uyandırmak,belkide korkutmak mıdır görevleri?Yoksa onlar sadece klasik türk dizilerindeki hafif gri tema eşliğinde,mezarlığı süsleyen,ölümü adlandıran kuşlar mıdır?Poyraz kargaların hep yanlış anlaşıldığını düşünürdü,onlarda pembe masallardaki beyaz güvercinler yerinde olabilirdi,hem kargalar çok akıllıdır,neden kasveti temsil ediyorlar?
Bir karga kondu önüne,Poyraz "Hey karga sen temsil ettiğin şeyle mutlu musun?" Dedi,karga sert sesi ile "İnsanların beni ne ile adlandırdığı dahi umurumda değil,ben bu dünyada oradan oraya uçmak,gökgüzünde rüzgarlara kapılıp yeni kıtalara açılmak,esen poyrazlara eşlik edip dans etmek için varım" dedi, Poyraz "Biliyormusun benim adım Poyraz...Bende sizin gibi uçmayı çok isterdim,sizinle dans eden Poyraz olmayı çok isterdim" dedi hafif tebessüm ile,karga "Öyleyse neden burada duruyorsun evlat.Bir kanadın yok ama ayakların var,uzaklaş buralardan" dedi karga. "Nasıl yapacağım onu?" Dedi Poyraz,ablası Şirinin sesini duymamış olacak ki "Neyi nasıl yapacaksın?" demesiyle irkildi.
Hemen yattığı koltuktan doğruldu,etrafını algılaması uzun sürdü,ilk fark ettiği şey koltuğun önüne çekilmiş kahvaltı sofrası,ve televizyonda dönen bol tartışmalı yemek programı.Çiçek ablası "Git elini yüzünü yıka öyle gel" demiş,Poyraz sofradaki yemekleri görünce canlanmış,etrafta geçilecek yer olmadığından masanın altına girmiş,masanın altından emekleyerek çıkıp lavaboya koşmuş,Ufak olmanın verdiği avantajları çok seviyormuş.Küçük ha kırıldı kırılacak olan sandalyesini çekmiş ve lavaboya uzanmış,avucunun içine aldığı suyun yarısını tutamayıp yarısınıda belli belirsiz yüzüne vurarak temizlemiş,hemen diş fırçasını almış,dişlerini fırçalamayı asla ihmal etmezmiş,babaannesi takma dişlerini çıkartıp onu korkutarak "Seninde dişlerinin böyle olmasını istemiyorsan dişlerini fırçala" öğütünü asla aksatmadan dinlermiş.Yemeğe yetişmek için hızlı davranıyormuş,hafif kumral saçlarını düzeltmiş,maviye kaçık yeşil gözlerini ovalamış,koşa koşa sofraya oturmuş,afiyetle yemeğini yiyormuş
  Ablaları ve annesi her gün düzenli işe gidermiş,her ne kadar samimi bir aileye benzeselerde onları birleştiren sadece bu evmiş.Annesi bir robot gibi,sürekli fabrikaya çalışmaya gider,geldimi direkt uyur,yemeklere bile nadir gelirmiş,Çiçek ablası biraz daha samimiymiş,fakat oda bu evden göçüp gitme yolundaymış Şirin ile sürekli kavgalar edermiş.Şirin ise başı boş sallanan uçurtma misali,hedefsiz,hayalsiz öylece yaşayıp gidiyormuş,öleceği günü bekliyormuş sadece...

  Saat 11.00 gösterince hepsi dağılmış,evde sadece babannesi ve Poyraz kalmış,sofrayı kaldırma görevi Poyrazdaymış,minik elleri ile tek tek tüm bulaşıkları tezgaha götürür,bir sandalyeye çıkar,köpürtüğü süngerle minik kardan adamlar yapıp bir müddet oynar,devamında bulaşıkları yıkarmış.Sonrasında odasına çekilir,resimler çizermiş.Geriye kalan tüm gününü burada geçirir çeşitli etkinlikler yaparmış,bazen 4 kenara koyduğu sandalyelerin üstünü yorganla örter kendine bir sığınak yapar odanın geri kalan kısmınıda dışarı diye adlandırır,yaptığı çadırdan çıkar ve sanki dışarıya çıkmışcasına hayaller kurarmış...

  Yıllarını geçirdiği bu evde mutsuz mu diye sorarsınız?Hayır,o burada mutsuz değil,onun tek yaşantısı bu evden ibaret,nasıl mutsuz olsun,insan ulaşamadığı şeye derin bir ilgi duyar,örnek olarak çoğu insan ölümü bir kurtuluş yolu olarak görür değil mi?Ölümden sonra herşeyin düzeleceğini vâad eder "ölsemde kurtulsam bu hayattan" der,ama ölümü hiç tatmış mıdır?Dinler ve ahiret hayatı kenarda dursun,ölümden sonrasını biliyor mudur?
     Poyrazda bilmiyordu,dışarıda nasıl bir yaşantının olduğunu,karın bir süre sonra nasıl üşümesine sebep olup hasta edebileceğini bilmiyordu.Fakat ulaşmak istiyor ve bir kurtuluş yolu olarak görüyordu...
   Fakat Poyrazın bu umudu solalı çok oldu,kendi kaderinin sadece bu ev olduğunu kabullenmişti,sadece hayaller kurmaya devam ediyordu.Hiç bilmiyordu ki bu gün o kabullendiği kaderi değişecek ve bambaşka bir maceraya atılacaktı...

.

.

.


Merhabalaar,umarım küçük Poyrazımızın yaşantısını düzgün dile getirebilmişimdir,bu hikaye uzuun zamandır planımdaydı ve yazmak bu güne nasipmiş,devamı çok yakında gelicekk,destek olmayı ve fikirlerinizi belirtmeyi unutmayınnn <33

Küçük Kar TanesiWhere stories live. Discover now