bir: fasulye tohumları ve yüzük

175 34 271
                                    

Ayy, başlıyoruz.. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın, lütfen. Bu kurgu için gerçekten heyecanlıyım 🤧

Kraliyet Yılı 847, Lareina

Sandıkların üzerindeki tozlanmış örtüleri çekip fırlattım. Buralarda bir yerlerde bir ganimet yattığını biliyordum. Bulunmayı bekliyordu. Benim tarafımdan.

Burası rahmetli babamın atmaya kıyamadığı eşyalarla dolu olan çatı katıydı. Çoğu, ıvır zıvır olsa da içlerinde satmaya değer bir şeyler kaldığına inanıyordum. Olmak zorundaydı. Yoksa açlıktan ölecektim.

Gümüş paralarım suyunu çekmişti. Cebimde yalnızca birbirine çarpan iki kraliyet kuruşu vardı. En fazla bir tane közlenmiş mısır alabilirdim. O da kenardaki bir satıcıdan. Üzerine baharat bile dökmeye zahmet etmeyen cimrilerden yani.

Şimdilik karnım tok sayılırdı ama birkaç günden fazla dayanamazdım. Hırsızlık yapmak istemiyordum. Zamanında çok yapmıştım ve bu sağ elimin serçe parmağının kesilmesi ile sonuçlanmıştı. Aslında bu ceza az bile sayılırdı. Normalde bilekten itibaren bütün eli gövdeden ayırırlardı. Beni farklı kılansa bir çocuk olmuş olmamdı. Yakalandığımda on üç yaşındaydım. Aptal olamayacak kadar büyük, olgun olamayacak kadar küçüktüm. Nispet olsun ve akıllanayım diye en küçük parmağımı benden almışlardı. Canice gözüküyordu ama işe yaramıştı. Ondan sonra bir daha hırsızlığa yeltenmemiştim.

Genelde elimi saklamak için elimden geleni yapardım. Parmaksız eldivenlerime bayılırdım. Her ne kadar parmağımın yokluğu belli olsa da profesyonellikten uzak kesildiği için oluşmuş olan çirkin deri görüntüsü kapanıyordu. Parmağımın olmaması sorun değildi. O iğrenç yara izi gözükmese yeterdi. Çırılçıplak kalsam bile eldivenimi başkalarının yanında çıkarmazdım. O benim utanç kaynağımdı. İnsanların yüzüme vurmasını istemediğim eski bir hatanın sonucu.

Sandıklarda neredeyse tamamen satamayacağım malzemeler kalmıştı. Birçoğunu daha önceden onlarca defa elden çıkarmaya çalışmıştım ama alan yoktu. Bizzat alıcı da arayamazdım. Satıcı olmadığım için yasal olarak tezgah açamıyordum. Gizli yapsam bile muhafızlar yakalarsa cezalandırılırdım. Ödeyecek param yoktu. Daha fazla uzuv kaybetmek ya da mahzenlerde sürünmek de istemiyordum. Neyse ki mevcuttaki satıcılara ürün pazarlamak yasaldı. Satın aldıkları zaman karnım doyabiliyordu.

Asıl sorun satabilmekti. Babam tuhaf bir adamdı, bu nedenle eşyaları da en az onun kadar tuhaftı. Büyülü eşyaları bile vardı. Büyücüler için altın değerinde fakat babam gibi normal biri için hiçbir anlamı yoktu. Zamanında onları neden almıştı hiçbir fikrim yok. Büyücü olmadığından emindim. Saklamış olsaydı bile bende de mana izleri olması gerekirdi ama ufacık bile yoktu. Büyücülerin çocukları da büyücü olur diye bir gerçek yoktu ancak üzerimde az da olsa enerji olması gerekirdi. Normal bir köylü olduğum ortadaydı. Babamın büyücü olabileceği fantezisini bir kenara bırakalı yıllar olmuştu. Nereden baksan altı yıldır da burada değildi. Kabullenmiştim.

Annemi hatırlamıyordum ve bildiğim bir akrabam yoktu. Yıllar önce buraya göç etmişiz. Kendimi bildim bileli babamlaydım. On bir yaşında onu kaybettiğimde kimsesiz kalmıştım. Ne dönecek bir memleketim ne de bir tanıdığım vardı. Kendi başıma yaşamayı zor yoldan öğrenmek zorunda kalmıştım. Hırsızlık geçmişim de bu zamanlara dayanıyordu. İki yıl kadar yakalanmadan ufak tefek şeyler çalmıştım. Genelde yiyecekti. Amacım karnımı doyurmaktı. Tabii cezamı alınca bir daha buna kalkışmamıştım. Babamın tavan arasındakileri satma fikrinin aklıma geldiği güne şükrediyordum. Bu sayede şimdiye kadar hayatta kalabilmiştim.

˖skeleton king˖ jungwonWhere stories live. Discover now