❝tımarhanenin birinde iki adam varmış. bir gece akıl hastanesinde yaşamak istemediklerine karar vermişler. böylece birlikte çatıya çıkmışlar. ay ışığının altında uzanan kasabanın çatılarını görmüşler.❞
resimlerde kırmızı piramitler halinde boy boy dizilen çatılar, bu iki adamın kaçak zihninde zifiri karanlığa karşı gelmek istercesine ay ışığıyla kırmızının bir tondan fazlası olduğunu hesaba katarak hayal güçlerinin getirisi ton ton kırmızıyla çatılar arası gezinmişlerdi.
biri çıktıkları çatıya boylu boyunca uzanıp elleriyle gözlerini ovuşturdu. simsiyah görüş alanında her yumruğunu gözüne sürtüşünde dairesel renkli şekiller karanlık kutusunda dört döndü.
sırıttı. kahkaha attı.
ayakta dikilenin dikkatini çekmiş olsa gerek uzanan arkadaşına doğru döndü. ne yaptığını anlamaya çalıştı.
"ne yapıyorsun?"
"yıldızlarımı izliyorum."
"ben de bakabilir miyim?"
"hayır."
"neden?"
"çünkü onlar benim yıldızlarım."
ayakta dikilen adam gözlerini keyifle ovuşturmaya devam eden arkadaşının yanına çöktüğü gibi oturup, bacaklarını eğimli çatıya sere serpe uzattı.
"gökyüzünde onca yıldız varken, kim ne yapsın seninkileri?"
"kim ne yapar bilmem ama.. senin gibilerin yıldızlara baktığında hiçlikten öte sadece parlayan vasıfsız bir top yumağından başka bir şey görmediğini iyi bilirim. oysa benim yıldızlarım evrenin yumaklarına ters, renklerle bezenmiş şekillerle taçlandırılmış."
duyduklarıyla bir kaç saniye susmayı seçen adam aklına gelen soruyla gözleri kapalı arkadaşına döner. "peki, senin yıldızlar konuşabiliyor mu?"
gözleri kapalı elleri gözlerinin üstünde duran adam gelen soruyla ellerini yüzünden çektiği gibi gözlerini araladı. "elbette hayır."
"neden?"
"çünkü yıldızlar konuşamaz."
"bazen deli olup olmadığını sorguluyorum."
"deli değilim."
"bence de değilsin.. olsan duyardın küçüğün gülüşlerini."
"hangi küçüğün?"
"senin ve bencil yıldızlarının aksine gökyüzünde ki şu muazzam şölene dön de bir bak. yumak dediğin her bir yıldızda birinin hayat bulduğunu hayal et.. düşünsene birisinde aşkına kavuşmayı bekleyen bir gül var. diğerinde ise yıldızları sayarak kendisinin olduğunu iddia eden bir adam.. ya krala ne demeli? küçücük gezegeninde oturmuş tahtında hükümdarlığını sürdürürken bir günde kaç günbatımı izliyor kim bilir?"
gözlerini devirerek doğruldu genç adam. "saçmalık."
büyülendiğini belli eden bakışlarla yıldızları seyre dalan adam uzun soluklu cümlesine sadece bir kelimeyle cevap veren arkadaşına omuz silkmekle yetindi. "küçük duysa seni, en büyük kahkahalarından birini atar ve büyüklerin ne kadar sıkıcı olduğunu dile getirirdi."
"büyük olduğuma göre, sorun yok." diyalog buradan itibaren kesildi. aşağıdan çalan siren seslerinin nedeni iki kaçağın olduğu barizdi. kırmızı mavi ışıklar binalara yansırken, iki adam hiç oralı olmadı.
gecenin sonu belliydi.
yıldızları hayranlıkla izleyen adam oturduğu yerden usulca doğruldu. "beni çağırıyor gitmeliyim."
"kim?"
"küçük."
"beni de alır mısın yanına?"
"sanmıyorum."
bir adım, iki adım, üç adım derken çatının bitimine gelen adam kaç kat olduğunu tahmin edemeyeceği kadar büyük yapının tepesinden aşağı doğru bakındı. boşluğa doğru bir adımı süzüldü.. bir adım kalmıştı şimdi. bir adımdan sonra kavuşacaktı küçüğüne. arkasında kalan adam ne yapacağını merakla izliyordu.
zira adam atlarsa düşünmez o da hemen atlardı.
öyle de olacaktı.
bir adım daha atan adam boşluğa doğru süzülürken aklında sadece küçüğün kahkahaları vardı. kaç kat olduğu belirsiz yapıdan yer çekimiyle baraber anında yere çakılırken kaburgaları birbirine kenetlenmişti bile. öyle şiddetli düşmüştü ki, yerle temas eder etmez can vermişti.
ya da küçüğe kavuşmuştu.
arkada kalan adam yerden doğrulduğu gibi son sürat çatı bitimine koşarken, gözleri kapalı son kez yıldızlarına bakıyor veda ediyordu onlara.
ayakları yerden kesilirken anladı bitime geldiğini. yerde saniyeler önce çakılan arkadaşının üstüne düşü verdi.
şimdi sadece altındakinin kaburgaları değil, onun da kaburgaları birbirine girmiş ciğerlerine olağanüstü bir baskı uygulamıştı. diğer adama tezat son nefesini düştükten bir iki dakika sonra vermişti adam.
acıyla yumuk gözlerinin arkasında, yıldızlarıyla beraber can verdi.
küçük prens.
yukarıdaki kalın harflerle yazılmış kısmı bir arkadaşımın biosunda gördüm. sonunda devamını siz getirin yazıyordu.
ve getirdim.