iki: akşam yemeği sohbeti

132 31 297
                                    

Tarihi-fantastik yazmak tuhaf hissettiriyor ama zevkliymiş hehe

Bölüm çok uzun oldu bu nedenle gecenin yarısında anca bitti.. Bunun hatırına oy ve yorumlarınızı alırım :))

Evaland İmp. Sarayı, Ethan

Masadakiler bugün sessizdi. Gerçi bu normaldi. Her zaman suspus oturulur, dedemin gelmesiyle de tek kelime etmeden yemeğe başlanırdı. Biri konuşana kadar her şey yolunda giderdi. Sonra ise bir tartışmanın başlaması kaçınılmaz olurdu. Bunu bildiğimden, asla sohbeti başlatan taraf olmazdım. Konuşmaya da pek meraklı değildim.

Anneme baktım. Yvonne. Yaşına göre çok güzeldi. İğrenç bir herifle evli olmasına rağmen asil ve göz korkutucuydu. Eğer oğlu olmasaydım onu gördüğümde bacaklarım titrerdi. Kraliçe olmaya layıktı. İmparatoriçe desem daha doğru. Babama gerek bile yoktu. Tek başına koca imparatorluğu yönetebilirdi. Gıkımı çıkarmaz, itaat ederdim.

Anneme attığım imrenen bakışlar, babamın çatalını normale göre daha sert bir şekilde masaya bırakmasıyla ona kaydı. Pislik herif en az benim kadar genç görünüyordu. Teknik olarak da öyleydi. Görünüşü yirmi üçtü. Bense yirmi dört yaşındaydım. Babasından yaşlı olan tek insan olabilirdim. Bir şikayetim yoktu. Onun aksine ben ölümü tadabilecektim. O ise kendini tamamen ölümsüzlüğe adamıştı. Hâlâ taşının kayıp parçasını arıyordu.

Morca Savaşı'nın üzerinde tamı tamına iki yüz elli dokuz yıl geçmişti. Lanet herif o zamandan beri yaşıyordu. O sırada kendi merkezi sonsuzluk taşının kırılmasına neden olmuştu. Loxalon Prensi çetin ceviz çıkmıştı. Babam onu öldürdüğü halde hâlâ ondan hıncını alamamıştı. Taşını kırdığı için öfkelenmişti. Bunca nefreti almasındaki tek suçlu, ona göre Loxalon Prensi'ydi. Haklı olduğunu düşünmüyorum. Taşı korumayı başaramayacaktıysa kumandan olmamalıydı.

Merkezi sonsuzluk taşlarından bu zamana kadar yalnızca yedi tane keşfedilebilmişti. Tek maden Evaland sınırları içerisindeydi. Orası, saraydan bile iyi korunuyordu. Bir gün başım belaya girse saraya saklanmak yerine oraya kaçardım. İnanılmaz bir güvenlik mevcuttu. Muhafızlar ve büyücüler nöbetleşerek orayı bir saniye dahi boş bırakmıyordu.

Yedi taşın ikisi kayıptı. Biri çalınmıştı ve adamı yakalamaya çalışırken başarısız olmuşlardı. Sonunda adam uçurumdan yuvarlanıp nehre yuvarlanmış, akıntıya kapılıp gözden kaybolmuştu. Ne kadar arasalar da o kayıp taşı bulamamışlardı. Hâlâ kayıp. Kim bilir nerelerde? Umurumda değil açıkçası.

Diğeri de üzerinde bir çalışma yapılırken hasara uğramış, kullanılamaz hale gelmişti. Dedem, şu anki imparator, bunu öğrendiğinde daha fazla çalışma yapılmasına izin vermemiş.

Geriye elimizde kullanılabilen yalnızca beş taş kaldı. Biri dedemde, diğeri babamda. İkisi de ölmemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Kalan üç taşın ne işlerde kullanıldığını hatırlamıyorum ama boşta olmadıklarını biliyorum. Sanırım biri savaş kumandanındaydı. Emin değilim gerçi. Bir süredir bir yerleri yağmalamıyoruz. Gerçi babamınki kırık. Morca Savaşı'nda kırılınca bulabildiği bütün parçaları toplamış. Büyü kulesinin en yüce büyücüsü, Arwen, parçaları birleştirmeyi başarmış. Ama taşın sekizde birine tekabül eden bir parça eksikmiş. Ne kadar arasalar da bulamamışlar. Savaş yerine gizli birlikler de gönderip aramışlar ama yokmuş.

Durum böyle olunca babam dedemden yeni bir taş istemiş. Dedem izin vermemiş. Babam da kırık taşını kullanmaya devam etmek zorunda kalmış. O da işlevliymiş ama tam bir merkezi taşın bütün gücünü kullanamıyormuş.

˖skeleton king˖ jungwonWhere stories live. Discover now