bir: senaryonun başlangıcı

66 13 2
                                    

İleri düzey paranoya, bilişsel bozukluk, sanrılar.

.

Roseanne rutubetlenmeye yüz tutmuş demir kapıyı aralayıp odaya girdi.

Boğucu odanın atmosferi karşısında soğukkanlılığını koruduğu esnada görüşüne giren hastaya dikkat kesildi.
Bir ruh hastalıkları hastanesinde bizzat bulunuşu ilk değildi ama diken üzerinde hissetmesini önleyemedi.

Genç adamın gözleri ilk kez gördüğü yabancıya ait çehrede sabitlendi. Ahşap zeminde oturmuş, önündeki yıpranmış iskambil kağıtlarıyla ilgilenmeyi bırakmıştı.
Bu onun gün içindeki tek uğraşı olmalıydı, Roseanne prestijli bir kliniği olan iyi bir psikologdan çok usta bir gözlemciydi.

İlk kez göz göze geldiği Jeon Jungkook'a öyle içten bir tebessüm sundu ki, Jungkook uzun zamandır bilinçaltına hakim olan kabuslarından sonra hayal görmüş olabileceği ihtimaliyle sarsıldı. Bu şefkatin ta kendisiydi.

"Sen melek misin?"
Diye sordu Jungkook.
Gözünü dahi kırpmaksızın yüzünü incelediği Roseanne bir an için afalladı. Ardından yarım yamalak tebessümü eşliğinde yanına adımladı, yanı başındaki tekli koltuğa oturdu.
Jungkook'un gözlerindeki ifade Roseanne'i öyle bir bozguna uğrattı ki buna birçok anlam yüklemesi zor olmadı. Kimselerin uğramadığı unutulmaya yüz tutmuş afili bir mekânın atmosferi kadar buruktu.

Bu bakışlarda dinginlik vardı, yaşanmışlıkların ardında bıraktığı yorgun bir dinginlikti bu. Ama kıyametler de kopuyordu sanki. Söylemek istediği, hissetmek istediği birçok şeyi sineye çekmiş gibi öfkeliydi. Bakışlarında her duyguya rastladı ama sevgiyi, şefkati göremedi.
"Geleceğimden haberin var mıydı? Kimseyi odana almıyormuşsun." Dedi Roseanne, tebessümünü genişletti.
Jungkook dehşete düştü, kaşlarını çattı.
Nabzının ritmi değişiverdi, saçlarını çekiştirdi. Roseanne bocaladı.
"Sakin ol. Sorun ne? Anlat bana da bileyim."

Jungkook duraksadı, omuzları düştü.
Başını hızla iki yana salladı, yüzüne bakamıyordu.
Roseanne onun duygu geçişlerini kontrol edemezken dikkatle her hareketini izledi.
"Öyle gülme. Bu çok yabancı, bana kızmıyorsun. Kimsin sen? Neden kafamı karıştırmak için buradasın? Oyun oynuyorsun."
Roseanne öyle bir dikkatle onu izliyordu ki, kalbi acıyla kasıldı.
Daha önce hiç kimse gülmemiş miydi bu genç adama?
Hep azarlanmış mıydı? Hep itilip kakılıp, hor mu görülmüştü?
Hislerinden eser yoktu.
O bir katildi.

Roseanne gümüş işlemeli çantasını koltuğa bıraktı, hemen yanında yere çöktü. Bağdaş kurdu, onun soğuktan çatlayan buz kesmiş ellerini kavradı. Jungkook bunu beklemediğinden donakaldı.
Yorgun ifadesine denk çatık kaşlarına rağmen Roseanne onu hayranlıkla izledi.
Jungkook ise ellerini tutan Roseanne'in elini avucu arasına aldığında Roseanne dikkatle ne yapacağını bekledi.

Jungkook onun elini yavaşça kendi kalbinin üzerine koydu. Hareketleri ürkekti. Daha önce kimsenin onu anlamaya çalışmadığı o kadar ortadaydı ki. Roseanne'in gözleri doldu ama soğukkanlılığını korudu.

"Hissedebiliyor musun?" Diye sordu Jungkook, fısıldar gibi. Roseanne onun atmayan kalp atışlarını duymayı denedi. Çok denedi, Jungkook'un kalbinin attığını duymak için sarf ettiği çaba paha biçilemezdi. Ama duyamadı. Kalbi yalnızca atıyordu, gerçek anlamda atmayı bırakalı çok olmuştu.
Gözünden bir damla yaş düştü, tebessümü yine de kaybolmadı.
Jungkook bunu fark ettiği an başını iki yana salladı.

"Gözlerin az önceki gibi bakmıyor. Ağlamayı hak etmeyecek kadar güzelsin. Tıpkı beni büyüten kadın gibi. O ağlayınca çirkinleşirdi ama sen hâlâ güzelsin." Jungkook öyle bir dikkatle Roseanne'in göz yaşını sildi ki, Roseanne nefes alamadığını hissetti. Hareketleri nazikti.
Bu genç adam sevgi görmemesine rağmen sevgiyi hissettirebilirdi.

Roseanne ona sarılmak istedi ama yapmadı.

Jungkook'un eli ensesine gitti, alt dudağı titredi.
"Sana zarar vermek istemedim. Sen iyisin, burada olmamalısın. Burası benim sonum oldu, senin de olmasın. Git buradan."
Roseanne şüpheyle kısılan gözlerini odanın içinde gezdirdi.
Ona inanmak istedi, böylesine iyi bir adam kötü olarak anılamazdı, belki sadece kendini kendi yalanlarına inandırmayı seçmişti.

"Burada kimse yok, tamam mı? Sadece sen ve ben varız."
Dedi Roseanne ve Jungkook'un bakışları yeniden kendisini bulduğunda buna tanık olmak istemediğini anladı.
Öyle derin, öyle gerçeklerden haberdar bakıyordu ki Roseanne bir an için söylediklerine inanacağını sandı.
Jungkook başını kollarının arasına aldı, gözlerini yumdu ve bir sanrıdan ibaret olduğuna kendini inandırdığı bu olağandışı kadının kaybolmasını bekledi.
"Sen gerçek değilsin. Güzel olan her şey hayalden ibaret olur. Sen hiç zihnimde olmamalıydın."

Roseanne soğukkanlılığını korudu ve kendine zarar vermesine izin vermeden bileklerini tuttu.
"Ben zihninde değilim, Jungkook. Buradayım. Yanındayım, bundan sonra yalnız değilsin."
Jungkook duraksadı, yavaşça başını kaldırdığında Roseanne bir anlığına avı için tetikte bekleyen avcı gibi yüzüne diktiği bakışlarından olsa gerek ürperdi.

"Benim bir ismim yok." Dedi, Roseanne şaşırmadı veya absürt bir tepki vermedi. Sessizce onu izlemeyi dürdürdü.
"Sana zarar veririm, benden uzak dur. Sana zarar vermek istemiyorum. Git buradan."
Roseanne kısaca iç geçirdi, yavaşça ona yaklaştı ve kollarını boynuna doladı, onu kendine çekti.
Jungkook kaskatı kesildi, ense kökünün karıncalandığını hissetti.

"Sen gerçeksin," Dedi Jungkook ama buna inanmak istemedi. Gerçek olduğuna inandığı bir hayal son bulduğunda umutlarına kin beslerdi, yeniden kinci bir adam olurdu. Ama bu yabancı, şu ana kadar denk geldiği en güzel hayaldi belki de.
"Ben buradayım," Dedi Roseanne.
"Ve seni iyileştireceğim."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 12, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

paranoidHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin