Güneş

2 1 1
                                    

Bir kere cinayet işledim. Güneşi öldürdüm ben. Bulutların arasından görünen güneş. Hüzünlüydü her zamanki gibi. Yavaş yavaş akıtıyordu hüzmelerini. Ağlıyordu güneş. Koltukta oturarak etrafı izliyordum. Camdan dışarı baktım. Soluk yeşil çam ağaçları görülüyordu buğulu camın ardında. Her şey çok netti. Telaşlı değildim. Birazdan yapacağım şeyden emindim. Pişman olup olmayacağımı bilmiyordum ama bu konu hakkında günlerdir düşünüyordum ve sonunda kararımı vermiştim. Ayağımla ritim tuttuğumu fark ettim ve hemen bunu yapmayı kestim. Derin bir nefes aldım. Maviydi güneş. Fırtınalı denizin dalgaları kadar serin, korkutucu, mavi. Evi incelemeye başladım. Çiçekli duvar kağıtları olan eve pembe renk hakimdi. Eski olduğu belli olan koltukların üzerine beyaz örtüler örtülmüştü. Bu nedense bir an büyüdüğüm evi aklıma getirdi. İçeriden kahve kokuları geliyordu. Stresliydim. Tam tekrar camdan dışarı bakacakken yaşlı kadın elinde iki fincan kahveyle salona girdi. Kırışık yüzünde gülen mavi gözlerin arkasındaki keder... Saklanma güneş. Kibarca gülümsedim. Kahveleri önümdeki küçük sehpaya bıraktı. Onu karşımda görünceye kadarki güvenim bir anda yok oldu. Ellerim terlemeye başlamıştı. Derin bir nefes aldım. Kadına "Rica etsem şeker getirebilir misiniz?" diye sordum. "Özür dilerim kuzum, unutmuşum." dedi ve hemen yerinden kalkıp mutfağa yöneldi. Annem. Annem miydi o? Düşündüm. Bana gülümsüyordu. Gülüyordu o çakır gözler ama ben görüyordum kederi, ben anlıyordum. Üzülme annem, üzülme güneş. Hiç düşünmeden cebimdeki paketi çıkardım ve içindeki tozları bardağın içine dökmeye başladım. Siyah kahvenin üzerindeki beyaz tozlar çok göze batıyordu. Etrafa baktım ama karıştırabileceğim bir kaşık bulamadım. Paniklemiştim. Kadın gelmek üzereydi. Nasıl atlamıştım? O an ceketimin cebindeki kalemi hatırladım. Hemen çıkarıp hızlıca birkaç kez karıştırdım. Beyaz tozlar sıcak kahvede hızlıca eridi. Gökyüzüne baktım. Yoktu güneş. Nereye gitmişti? Huzursuzdum. Sezmiş miydi yoksa? Mutfaktan ayak sesleri duyduğum an kalemi cebime atıp beklemeye başladım. Göğsümde kalemdeki kahveden dolayı hafif bir ıslaklık... Kahve kokuyordu. Yalnız kahve. Kokmuyordu kötülük, kokmuyordu hüzün, kokmuyordu güneş. Salonun kapısında yaşlı kadını görür görmez gülümsedim. Hemen gelip tekrar karşıma oturdu. Bir şekerlik bir kaşık getirmişti. Getirdiği şekerlikten 2 şeker alıp kahveye attım biraz karıştırdım. Eridi hemen. Ya şeker değilse? Ya anladıysa? İçmeyecektim kahveyi. Kalp atışlarımı duyuyordum. Konuşmaya başlamadan önce bir yudum kahvesinden içti. "Biraz acı olmuş, kahveyi biraz fazla kaçırdım galiba kusura bakma evladım" dedi. Düzgün düşünemiyordum ama her şey netti. Bulanmadı görüşüm. Evi düşündüm, evimi. Alnımdan akan bir damla teri hissettim. O an kadının elinden kahveyi almak istedim. Yapmadım. Burada durmak istemiyordum. Ama başarmıştım. İçmişti. Nasıl davranmam, ne demem gerektiğini bilmiyordum. Tek bildiğim buradaydı güneş. Aldığım her nefes ciğerime batıyordu. Yaklaşık on dakika saat sohbet ettik. Biraz rahatlamaya başlamıştım ama her an tetikteydim. Sonra birden hafifçe titreyen elini başına götürdü. Endişeli bir sesle "İyi misiniz?" diye sordum. "Sadece biraz başım dönüyor, yaşlılık işte." dedi. Elindeki kahve yere düştü. Bardağın kırılma sesi kulaklarımda yankılanıyordu. Yerlere baktım kahve olmuştu bej rengi halı. Çıkmazdı, değil mi? Annem olsa çıkarırdı. Eli titriyordu. Yutkundum. Bana baktı ama yerimden kımıldamadım. Kadın karşımda titremeye başlamıştı. Gitme güneş. Bırakma beni. Tekrar olmaz. Geri gel. ağlıyor muydum ben? Yerinden kalktı birkaç adım attıktan sonra yere düştü ve tüm hareketleri kesildi. Başım ağrıyor, midem bulanıyordu. Annemi düşündüm. Nasıldı acaba? Üşürdü o bilirim ben onu. Güneş de yok ki. Nasıl ısınacak? Güneş soğuk, güneş mavi. Ayaklarım vücudumun ağırlığını kaldırmıyordu. Birkaç adım geri gidip masaya tutundum. Her şey netti. Başım ağrıyor, midem bulanıyordu. Buradan kaçmak, kurtulmak istiyordum ama bedenimi etkisi altına alan korku buna engel oluyordu. Burnuma gelen kahve kokusu beni düşmanca sarmalıyor düşünmemi engelliyordu. Gri diye düşündüm. Evet evet gri. Griydi orman, griydi gökyüzü. Griydi güneş. Bir kere cinayet işledim. Güneşi öldürdüm ben...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Oct 28, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

.Where stories live. Discover now