🎄1🎄

13 1 0
                                    

     Bıkkınlıkla önünde sonu gelmez gibi görünen trafiğe bakıyordu. Evinden adımlar uzaklıktaydı ama saatlerdir bu trafiğe kitlenip kalmıştı. Sinirden ağlamamak için dudaklarını kemiriyordu. Yılbaşı arifesinde her sene aynı şey olurdu. Birileri bir yerden bir yere gitmek için tüm hayatı tıkardı. Bundan nefret ediyordu işte. Sonunda bir boşluk gördü önünde ve düşünmeden ilerledi. Evinin önüne kadar arabayla gitmekten vazgeçmişti. Bu soğukta biraz yürümek ona iyi gelirdi belki. Bu düşünceyle ara sokakların birinde güç bela bulduğu küçücük alana park etti arabasını.

     Yolda tekmeler savurarak ve karları sağa sola iterken düşüncelere dalmıştı. Çocukken yılbaşılarını iple çeken kişilerden biriydi o da, ne zaman sıkıcı gelmeye başlamıştı acaba tüm bunlar? Cevabın basit olduğunu düşündü, büyüyünce... Huzursuz hissetti birden. Boynundaki kırmızı atkıya daha da sıkı sarıldı. Kar taneleri sarı saçlarını süslüyordu ama onun tek derdi kendini eve atıp uyumaktı. Sonunda evini gördüğünde rahatlamış hissetti.
    
     Kapıyı açtığında burnuna hemen kızarmış hindi kokusu çarptı. Kaşlarını çatıp içeri girerken seslendi. “Tatlım!”

     Mutfaktan bir kafa uzandı gülümseyerek uzandı. Sarı saçları ve mavi gözleri dikkat çekiciydi. “Eve geldin mi?”

     Gülerek kafasını iki yana salladı ve kabanını çıkarttı. “Hayır hala sokaktayım in bir bak istersen.”

     Karşısındaki adam da gülerek baktı ona. “Dalga geçme benimle,” şakalaşarak yanına geldi. “Nasılsın, günün nasıl geçti?”

     Kadın iç çekti, “Yılbaşından nefret ediyorum, gerçekten, ve o kadar yoruldum ki! Keşke burası dışında herhangi bir yerde olsaydım!” söylenerek gözlerini kapattı ve ofladı. O sırada daha gözlerini açmadan soğuk rüzgarın içinden geçtiğini hissetti. Kapıyı mı açık unutmuştu yoksa?

     “Aa- tatlım?”

     Gözlerini açıp sevgilisinin şaşkın yüzüyle karşılaştı. Ama daha garip olanı şu an evde değillerdi. Hayır hatta kendi sokaklarında bile değillerdi.

     “Biz nerdeyiz böyle?!” Adam bağırarak sordu. Şaşkındı ve açıkçası korkmuştu.

     Kadın uzakta ki ağaçlara doku gözlerle bakmaya başladı. Uzun çam ağaçları, kahverengi çitler, yanıp sönen rengarenk ışıklar... Hepsi öyle tanıdıktı ki. Mavi gözlerinden yaşların akmasına engel olamadı. “Burası...” dedi sesi tityerek, “Benim büyüdüğüm küçük yılbaşı ağacı çiftliği...”

     Adam daha da şaşırmış gibiydi. Ve hiçbir şey anlamadığı yüzünden okunuyordu. “Nasıl yani? Orası yıllar önce satılıp kapatılmadı mı? Ayrıca biz buraya nasıl geldik? Rüya falan görüyor olabilir miyiz?” gibi benzeri soruları ardı sıra dizmişti. Ama kadın hiç onunla ilgilenmeden çiftliğe doğru yürümeye başladı.

     Arkasından koşarak gelen sevgilisi, önde o ilerlediler çifliğe, sonunda tahta çitin önünde tanıdık bir, hayır, hayır tanıdık birkaç yüz görünce durdular. İçlerinden hafif toplu, güler yüzlü ve kendisine en çok benzeyen kadın sevinçle kollarını iki yana açtı. “Birtanem! Sonunda gelebildiniz! Bir an yolda fırtına yüzünden kayboldunuz sandım.”

     Bir adam, hafifçe yaşlıydı ama çok sevecen bir yüzü vardı, gülerek onlara baktı. “Annene söyledim sen bu çiftliği gözlerini bağlasak ve dünyanın öbür ucuna koysak seni yine bulursun! Ama beni dinlemek yerine evham yapmayı seçti kendisi.”

     Kadının gözleri dolmuştu. Annesi, babası... Erkek kardeşi, o kadar uzun zamandır görmemişti ki onları ve çiftliği kendini zamanda yolculuk yapmış gibi hissetti. Sevgilisi, kolunu kadının omzuna attı ve hafifçe sıktı. Ailesi biraz şaşırmış görünüyordu. Babası işi biraz şakaya vurmaya karar verdi. “Sanki daha geçen burada değilmişsin gibi hemen duygulanma yahu, hadi hadi içeri girelim.”

     Kadın gözyaşlarını sildi koluyla, sonra bir şeyler söylemek isteyen sevgilisine dirsek attı. Eğer bir rüyaysa bu, ya da başka bir şey kalabildiği kadar burada kalmayı tercih ederdi. Adamın yüzünde sıcak bir gülümseme belirdi. Onlara ayak uydurarak içeri geçtiler.

     O eski ev... Hatıralarından bile güzeldi. Salonda kocaman bir şömine yanıyordu. Şömineden en uzak tarafa bir yılbaşı ağacı konmuştu, sahte karla ve kırmızı süslerle süslenmişti. Altındaki paketlemeleri göz alan hediyeler duruyordu. Tavan bu güne özel küçük ışıklarla sarılmıştı. Bütün bu nostalji kadını derinden sarmıştı, yine de kimseye bir şey belli etmek istemiyordu. Eğer buradaysa bunun tadını çıkartmalıydı.

     Kardeşi elinde iki bardak şarapla geldi ve ikisine de uzattı. “Yeni yıl gelmeden birkaç bardak için, yoksa uğursuzluk peşinizi bırakmaz!” gülerek bardakları aldılar. O sırada kadının gözü duvardaki saate takıldı. “11.48” yeni yıla çok az kalmıştı... Yine de eğlenmek için asla geç değildir! Bunu düşünenin kendisi olmasına bir an şaşırdı ama sonra akışa bırakmanın en mantıklısı olduğunu düşündü. Sevgilisi... Çoktan babasıyla saçma bir şeyler hakkında konuşup kahkaha atıyorlardı! O da mutfağa annesinin yanına gitmeye karar verdi.

     Annesi her zaman olduğu gibi her şeyi çoktan yapmıştı. Gerçi yıllardır böyle bir kutlama yapmıyorlardı. Ama emindi ki yine her şeyi tek başına yapıyordur... Belki annelerin doğası budur. Her neyse diye düşündü bunu bir kenara koyalım. Annesinin tabaklara böldüğü tatlıyı elinden alıp tepsilere yerleştirmeye başladı. “İnanılmaz bir kızsın...”

     “Efendim, ne?” anlamamış gibi annesine baktı.

     “Dedim ki inanılmaz bir kızsın! Yılbaşını senden çok seveni hala görmedim. Sen gelene kadar sanki ev ruhsuzdu. Kardeşine sakın söyleme!” yanakları hafif kırmızıydı annesinin. Bu da sarhoş olduğu anlamına geliyordu. Yine de ona böyle şeyler demesi çok... Hoştu.

     “Annemin kızı olduğum içindir o!” Belki o da mutluluktan sarhoş olmaya başlamıştır.

     “Hayır, hayır... Sen kendi başına  inanılmazsın bebeğim. Bu yüzden seninle gurur duyuyorum ya!” kahkaha attı hafifçe. O da annesine katıldı. Bu sırada mutfağın kapısından sevgilisi göründü ona gülümseyerek bakıyordu.

     “Ne oldu? Neden öyle bakıyorsun?” dedi. Kahkahalarının arasında.

     Sevgilisi omuz silkti. “Hiç... Sadece, bunca zamandır seni böyle mutlu görmedim. Gülmek sana çok yakışıyor.”

     Kadının yanakları kızarmıştı o yüzden bir şey demeden önüne döndü. Annesi de ona yandan bakarak kaş göz yapıyor. Sonra sorguya çekeceğini ima ediyordu. Tabii bir sonra varsa diye düşündü kadın.

     “Hey siz üçünüz havai fişekler başlıyor. Acele edin!” kardeşinin sesini duyunca elindeki işi bıraktı. Annesi ve sevgilisiyle dışarı koştular.

     Gökyüzü binbir renkle kaplıydı, şekiller ardı sıra var olup yok oluyordu. Elinde hissettiği sıcaklıkla dönüp sevgilisine baktı. Gülümseyerek elini sıktı sonra. Tekrar gökyüzünün eşsiz büyüsüne daldı. Gökyüzünde en son bir ökse otu belirdi. Sevgilisi gülerek yüzünğ iki elinin arasına aldı ve kendisine çevirdi. “Biliyorsun, kuralları ben koymuyorum... Seni öpmek zorundayım.” Yüzünde sahte bir pişmanlık ifadesi vardı.

     “Oh olamaz!” diyerek güldü ve dudakları buluşurken gözlerini kapattı. Çevresindeki her şeyin döküldüğünü hissetti ve sevgilisine sıkıca tutundu. Kalan tek şey o gibiydi. Gözlerini açtığında ne göreceğini biliyordu. Yine de bekledi. Bekledi. Ama sonuçta değişiklik yoktu. O ve adam evdeydiler...

     “Ben olduğum sürece senin için her yeri o küçük çiftlik yapacağım.” diye mırıldandı kadının saçlarını okşayan adam.

     “Peki ya sen olmazsan?” kadın korkuyla sordu.

     “Öyle bir ihtimal yok!” dedi adam gülerek.

     “Yalancı...” karşılığında cevap alamadı. Adam da yoktu artık. Sadece o vardı ve kedileri... İç çekti. “Belki... Belki sonra bunun hakkında bir şarkı yazmalıyım...” diyerek kendini yatağına fırlattı.







Güzel yorumlarınızı ve eleştirilerinizi yazmayı unutmayın. Şimdiden mutlu yıllar 🎄💕

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 03, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Christmas Tree Farm Where stories live. Discover now