Tanıtım

663 73 58
                                    







Tanıtım Sunar  :)
****************************

Karanlık oda'nın içindeki tek aydınlık masada duran sarı ışıklı gece lambasıydı. Ama pili bitmek üzereki sürekli ışığı kapanacakmış gibi aydınlığı titriyordu. Gece'nin bir vakti onu apar topar neden çağırdığını merak eden adam babası konuşmadan soramayacaktı anlaşılan. Yinede tereddüt içinde derin bir nefes vererek, babasına döndü.

Onun gibi kestane rengi saçlar ve kahve rengi gözleri olan babasını bir kaç defa daha inceledi. Hiç alışamayacaktı, bunca yıl sonra tekrardan karşısına çıkan babasına hiç alışamayacaktı. Ama bir yandan da çok mutluydu. Çünkü gitmesi için bir sebebi vardı babasının, aynı şekilde gelmesinin de...

Bir yandan da anlamıyordu, neden bu karanlık bodrum katında buluşmak istedi. Babasını gerçekten tanımayı çok istiyordu, ama nasıl yapacaktı bunu. Dik duran omuzları babasının heybeti karşısında ezilip bükülmüştü sanki genç adamın. Elleri arkasında, sırtı oğluna dönük olan adam düşünmeye çalışıyordu. En büyük darbe nereden gelir diye, halbuki en büyük darbeyi zaten atmıştı. Ama yinede yetmiyordu, dinmiyordu içindeki öfke. Her yere kusmak, kurtulmak istiyordu bu lanet zehirden.

"Baba.." diyen ses, oğlu. Yıllardır özlemini çektiği oğlunun küçükken ona baba demesini çok istemişti. Ama bunu onun elinden almışlardı. Şimdi ise büyüyen oğlu artık küçük bir çocuk değildi. O küçük çocuğa artık ilkleri kendisi gösteremeyecekti. Çünkü oğlu artık ilkleri tatmış, tanımış, öğrenmişti. Artık bisiklete binmeyi, dövüşmeyi belkide sevmeyi bile öğrenmişti. Keşke diyordu içinden, keşke bende ona öğretebilseydim diye. Ama hiçbir zaman bir babasının var olduğunu bilmeyen çocuk bekleyemezdi ya, büyüdüğünde gelip ona öğretsin ilkleri.

Masa'nın başında oturmaya devam eden genç adam, artık babasının bir şeyler demesini bekliyordu. Çünkü yaşadıklarını anlatan babasına sonsuz güveniyordu, nereden geliyordu bu güveni bilmiyordu ama yine de çok güveniyordu. Ellerini saçlarından geçirip derin bir iç çekişle, "Baba..." dedi bir kez daha, ardından, "Ne oldu, bana anlatacağın önemli bir şey daha mı var?" Merak etmişti, gerçekten yine o an anlatamadığı ama şimdi anlatabileceği bir şey mi var diye. Bekledi, bekledi, bekledi; sabır taşlarını bile kıskandıracak şekilde sabretti.


Babası kederli bir iç çekişten sonra gülümseyerek oğluna dönüp, "Yok oğlum anlatacağım başka ne olsun." dediğinde oğlu anlamazca bakıyordu babası'nın suratına.

Bakışlarını yere sabitleyen adam, gülüşünü yüzünde soldurup kaşlarını çatmıştı. "Ama olmayan birşey olmadı ki, anlatamayacağım bazı şeyler kalsın. Her şey oldu, herkes oldurdu. Olmayan bir şey bile artık olacağını hissetmişti, ama adı üstünde olmayan." Kendinden geçerek mi söylemişti bunları. Öyleyse doğru yoldaydı, çünkü onu dinleyen herkes ya yanlış anlarlardı, ya da hiç anlamazlardı.

Anlamazca babasına bakan genç adam, bu konuşmanın nereye varacağını düşünüyordu. Ama içten içe babasının ona oğlum demesi bile, içini titretti genç adamın. Burnunu çeken babası oğlunun gözlerine büyük bir merhametle bakarak gülümsedi.

"Seni büyütmeme izin vermeyen herkese karşı içimde oluşan nefreti tahmin bile edemezsin." Kederli söyleyişleri bile can yakıcıydı. Bir an bile düşünmedi genç adam yerinden kalkmak için, babasına sarılmak için. Boyu babasından bir kaç santim uzun olan genç adam, babasına öyle bir sarılıyorduki sanki o küçük bir çocuğu yatıştırıyor gibiydi.


"Bunca yıl babamı benden alan herkese karşı büyük ve kinle dolu olan tarafım, senin onlara karşı duyduğun nefret... Olmaz baba, olmaz. Biz bu duyguların yüklerini omuzlarımızda taşıyamayız. Sen bunca yıldır çektiklerin'den sonra dik duran omuzların bir gün pişmanlıkla kamburlaşır." Genç adam sakin durmaya çalışıyordu, ama sakinlik ruhuna işlenen öfke ve kin'den sonra yoktu kitabında. Bu sözleri intikam almak için çaba sarf ediyordu. Babasına yapılan her türlü haksızlığa boyun eğemiyordu... Eğemezdi de.



Oğlunun sırtını sıvazlayan baba sakin bir sesle,
"Benim derdim intikam değil oğul... Benim derdim yaşadıklarımı bir türlü sineye çekememek. İstemiyorum intikam falan, sadece bir kez olsun hiçbir şey hatırlamadan uyuyabilmek." dedi. Bu sözlerinden sonra oğlanın ruhunda öfke daha ağır bastı. Herkesi, her şeyi, yakıp; yıkacak bir insan vardı. Ruhunda öfke daha ağır basıyordu, ama babası istemiyordu intikamı. Böyle de genç adam'ın içi rahatlamıyordu.


Babasından ayrılırken konuşmadı sessiz kaldı. Aklından geçen o senaryolar, kendisinin bile şaşıracağı türdendi. Buraya uyuyamadığı için oğlunu görme isteğiyle gelen baba, oğluna intikam duygusunu nüksettiğini anlayabiliyordu. Lakin bir türlü de yaşadıklarını sineye çekemiyordu. Her gece yatağında gözlerini kapatır kapatmaz kâbusların geleceğini biliyordu. İçinden sayardı üçe kadar, çünkü üç saniyede gelirlerdi.

Bir... İki... Üç...

Bu karanlık bodrum katında aydınlık sadece sarı ışıklı gece lambasıyken, ikisi bu cızırtılı ses yüzünden karanlıkta kalmayı yeğlerdi. O an genç adam içinden bir söz verdi. Bu işin içinde kim varsa, babasına yaptıkları gibi çocuklarını onlardan mahrum bırakacaktı.



"Rıfat masa hazır." diyen sesle genç adam'ın babası oğluna dönerek. "Hadi gel oğlum, bu saatten sonra kafan iyi gitmez eve." Biliyordu, içten içe oğlunun intikam almak için hırslandığını hissediyordu. Arkadaşına dönen Rıfat oğlunun omzunu sıvazlayarak, "Geliyoruz halit."

Tepkisizce durup, düşünmeyi seven genç adam babasının dediğini sadece kafasını onaylayarak bir tepki gösterdi. O sırada sarı ışıklı gece lambası'nın cızırtılı sesleri daha yüksek çıkmaya başladı. Bulundukları odadan çıkıp daha temiz bir odaya geçen baba ve oğul'un karşılarında meze dolu bir sofra görülür.

"Halit abi siz bu saatlerde kafayı mı sıyırıyorsunuz acaba?" dedi genç adam şaşkınlıkla rakıya bakarken. Sabah az kala kafayı temizlemeri de komiğine gitmişti.

"Sus lan kerata sen bilmezsin bunun adedini, hadi gelin oturunda başlayalım." diyen Halit halinden mutluydu. Üçü masanın etrafına otururken genç adam rakı şişesini eline alıp babasının ve halitin bardaklarına yarımşar doldururken, kendisine tam doldurmuştu. Acı istiyordu, ve kimse de karışmadı bu yaptığına.

"O zaman başlamadan neye kaldırılıyor?" diyen Halit'in neşesi asla silinmiyor gibiydi. Kimseden çıt çıkmazken genç adam gülümseyerek dubleksini havaya kaldırıp, "Hiçbir şeye ve Her şeye..." dedi. Sözlerinde derin mânalar saklıydı. Diğer ikisi de şişelerini kaldırıp tokuşturdu.

Genç adam şiseyi ağzına götürmeden önce bir ses işitti. Küçük bir patlama ve kırılma sesi. Evet sarı ışıklı gece lambası, içinden zaten çok da dayanmazdı diye geçirdi. Derin bir nefes vererek hatırladığı sözüyle rakıya tek bir dikişte bitirdi. Acıydı, ama babası'nın yaşadıklarına karşı olan öfkesi kadar değil.

Bir... İki... Üç...

Söz verdi intikam alacağına..

Bir... İki... Üç...

Söz verdi dayanamayacak olanı, zaten gidecek olanı bırakmaya..


********************************
Tanıtım Sundu  :)



KABUS- Rüya KolejiWhere stories live. Discover now