GİRİŞ

165 17 19
                                    

 NOT:KİTABI OKUMAYA BAŞLAMADAN ÖNCE DENİZ ALTINDA BOĞULANLAR'IN İLK KURGUM OLDUĞUNU GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURARAK OKURSANIZ SEVİNİRİM. AYRICA BU GİRİŞ BÖLÜMÜDÜR. YANİ HİKAYEYİ DEĞİL KARAKTERLERİ ANLATACAĞIMI SÖYLEMEK İSTERİM. KEYİFLİ OKUMALAR DİLİYORUM.🖤

   ~~~~~~

Kafama inen yastık darbelerine rağmen uyanmamak ve gözümü açmamak için insan üstü bir direniş gösteriyordum. Eğer hayatınızda size gıcıklık yapmayı çok seven insanlar varsa ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınızdır. Benim hayatımda da beni çok seven ama bir o kadar da gıcıklık yapan üç tane insan vardı.

Atlas, Özgür ve Ulaş. Çocukluk arkadaşlarım. Ama aramızdaki bağ o kadar kuvvetliydi ki bazenleri onlara arkadaş derken kendimi, yalan söylemiş gibi hissediyordum. Çünkü  biz arkadaş değildik, kardeştik. Ebeveynlerimiz çocukken mahalle arkadaşıymış. Onlarında aralarındaki bağ o kadar güçlüydü ki çocuklarını bile beraber büyütmüşlerdi.

Üç erkeğin arasındaki tek kız olarak büyümüştüm. Hayat hakkında çoğu şeyi bana onlar öğretmişti. Bu hayatta ilk kimi sevdin diye sorsanız onlar derdim. Düştüğünde elinden kim tutup kaldırdı derseniz onlar derim. Gece yatmadan önce sana kim masal okudu derseniz onlar derdim. Daha sayamayacağım onlarca şeyi öğretmişlerdi bana.

Ne yalan söyleyeyim, erkeklerin kafası ile kadınların kafası çok farklı çalıştıkları için çoğu konuda uzlaşamıyorduk. Ve bunlar benim için çok büyük dertlerdi  

Dertlerimden sadece birkaç tanesi: Abur cuburlarımı yemeleri, pazar günü sabahın yedisinde uyandırmaları, ben voleybol oynamak istediğimde zorla bana futbol oynatmaları, saçımı çekmeleri, kendimi çok güzel hissettiğim ve kombinimin güzel olduğunu düşündüğüm bir zamanda maymuna benzediğimi söyleyerek tüm hevesimi söndürmeleri, üç metre ötemden bir erkek geçse kıskançlık krizlerine girip hesap sormaları, jelibon karşılığında odalarını bana temizlettirmeleri, odama cingonun ahırı gibi girip, masamın üstündeki her şeyi dağıtıp, kapıyı örtmeden çıkmaları, telefonla bir kız arkadaşımla konuşurken rahatsız etmeleri, çayı kattırmaları, giyim tarzımın kötü olduğunu söylemelerine rağmen şapkalarımı ve bazı berelerimi kullanmaları, birimizin evinde yatıya kalacağımız zaman sert yastığı bana vermeleri ve ödevlerini bana yaptırmaları dışında bir derdim yoktu Allah'a şükür.   

En sonunda ''Ne var lan, gerizekalı , odun kafalı, salak kardeşim! Ne var! Lan diğer abiler kardeşlerini 'Prensesim, haydi güzeller güzeli kardeşim, bak sana kahvaltı hazırladım, en sevdiğin şeyleri yaptım. Kalkta şöyle karşılıklı güzel bir kahvaltı yapalım.' der. Siz bana Çin işkencesi uyguluyorsunuz.'' Başımı tavana kaldırdım, ''Hay güzel Allah'ım, ben doğmadan önce ne günah işledim de beni böyle üç tane şeyle imtihan ediyorsun? '' Dediğim her şey külliyen yalandı. Hiçbir abi kardeşini böyle kaldırıp üstüne üstlük, kahvaltı hazırlamazdı.

Karşımda dikilen Ulaş, Özgür ve Atlas'a  baktım. Hepsi öküzün trene baktığı gibi bana bakıyorlardı. Omuzlarımı dikleştirdim, ''Good morning canlarım.'' dedim gülerek. Onlarda güldüler ve hepsi üzerime atladılar. Ben en alttaydım. Üstümde Atlas vardı, onun üstünde ise Ulaş vardı. Hepsi bir ağızdan günaydınlar yağdırıyor, ben ise nefessiz kaldığım için öksürüyordum. ''Size de güna... Nefes... Ayılar, kalksan... '' Ben ölümle yüz yüzeyken onlar, bu duruma kahkahalarla gülüyorlardı. O an Özgür'ün ''Altta kalanın canı çıksın.'' diyen sesini duydum. Öyle ha Özgür efendi... Bekle bakalım kim altta kalıyormuş. O an son nefesimle ''Anneeğğh'' diye bağırdım. Bir anda tüm kahkahalar, alay nidaları... Hepsi kesildi ve annemin odama geldiğinin habercisi olan ayak sesleri geldi. Hepsi bir anda üstümden kalktı. 

Deniz Altında BoğulanlarWhere stories live. Discover now