1. BÖLÜM

10 2 0
                                    


Ben buraya ne ara gelmiştim? Karşımda küçük bir çocuk bana bakıyordu , ben ona. Bu çocukta kimdi? Ben bunları düşünürken çocuk konuşmaya başladı.
"Hey! Sen niye üzgünsün?"
"Kimse senle oynamıyor mu? Bu yüzden mi üzgünsün?"
"İstersen bizimle oynayabilirsin."
Cevap vermek istedim. Ama nedense ağzımı açamıyordum. Neden konuşamıyordum? Çocuğa sadece bakmakla yetindim. Çocuk cevap vermeyeceğimi anlamış olacak ki önce birkaç defa arkasına baktı. Sonra bana arkasını dönüp yürümeye başladı. Ona seslenmek istiyordum , ama seslenemiyordum. Sanki dudaklarım birbirine yapışmıştı. Birden biri bana ismimle bağırmaya başlamıştı. "Laden!". Bu tanıdık sesin kim olduğunu anlayamamıştım.
Sağ omzumda bir el hissedip o tarafa döndüm , ama kimseyi göremedim. Tam döndüğüm sırada sol omuzumda da aynı şeyi hissettim. Fakat orda da kimse yoktu. Ardından devam etti. Hem sırtım hem omuzlarımdan biri beni dürtüyordu sanki. Ve o anda birden düşmeye başladım. Biri beni uçurumdan atıyormuş gibi sonsuzluğa düştüm. Çığlık atmaya çalışıyordum ama ağzımı hala açamıyordum. Ve o anda zıplayarak uyandım. O an bunun her gece gördüğüm kabuslardan biri olduğunu anladım.
Bu neydi şimdi? Her gece aynı küçük çocuğu görüp duruyordum. Ve aynı sesi...
Bana seslenen bu tanıdık ses kimin olabilirdi ki?
Kafamdaki soruları kenara atıp yataktan kalktım. Mutfaktan sucuklu tost kokusu geliyordu. Anneannem yine yapmıştı yapacağını. Ona ne kadar dinlenmesi gerektiğini söylesemde beni dinlemiyordu. Bundan iki hafta önce kanser teşhisi konulmuştu. Akciğer kanseri... Hala kendinin iyi olduğuna beni inandırmaya çalışıyordu. Ama içten içe acı çektiğini görüyordum. Mutfağa gider gitmez onu azarlamaya başladım.
"Anneanne artık otursan mı diyorum. Bak betin benzin atmış. Lütfen artık otur. Ben hallederim."
"Yok yok otur sen kızım. Bak tost ta yaptım. Çok güzel oldu. Hadi ye bakalım."
Anneannemi kolundan çekip zorla sandalyeye oturtum. Ve masadaki eksik kahvaltılıkları masaya koydum.
Kahvaltı sırasında ısrarla çala telefonu açmak zorunda kaldım. Kahvaltı sırasında herhangi bir şekilde rahatsız edilmeyi sevmem. En son sinirlenip telefonu açtım. Ve yeni bir dava olduğunu öğrendim. Ben aynı zamanda 2 yıl önce hukuk bitirmiş bir avukatım. Gelen dava bir cinayet davasıydı. Amerika'da bir kafede anne ve kızı öldürülmüştü. Kızın babası davacıydı. Şüpheliler vardı. Ama herhangi bir tanık veya cinayet silahı yoktu. Öğrendiğim kadarıyla kafe o kadına aitmiş. Ve kocası ile işletiyolarmış. Adam küçük bir iş için kafeden çıkmış ve geri döndüğünde kızı ile karısını ölü bulmuş.
Bu dava için Amerika'ya gitmem gerekiyordu. Anneannemi yalnız bırakmak ne kadar içimden gelmese de gitmem gerekiyordu. Sonuçta bu benim mesleğimdi. Ve mesleğime çok önem verirdim.
Abim de Amerika'daydı. Onu da çok özlemiştim. Bi yandan bunu onu görmek için bir fırsat olarak görüyordum.
Hızlıca biletimi aldım. Anca haftaya gidebilecektim. Gideceğim güne kadar davayı iyice inceledim. Oldukça karışık bir davaydı. Herhangi bir düşmanlarının olmadığını belirtmişlerdi. Ve o sokakta kafeyi çeken bir kamera da bulunmuyordu. Bütün hafta her şeyi inceledim. Ama doğrusunu söylemek gerekirse hiçbir şeye ulaşamadım. Ve Amerika'ya gitme zamanı gelmişti.
                                          
<3
Uçakta bile şüphelilerin ifadelerini okudum. Ve tabi ki hepsi inkar etmişti.
Uçaktan indiğimde ilk işim otele yerleşmek oldu. Ve ardından abimin çalıştığı yeri bulmaya çalışmıştım. Ve tabi ki bulmuştum. Oraya doğru yola çıktım.
İngilizcem oldukça iyiydi. Birkaç defa insanlara sormak zorunda kalsam da sonunda bulmuştum. Abim bir mühendisti. Ve işinde oldukça iyiydi. Kapıdan girince çalışanların isimlerinin olduğu büyük bir kısım vardı. Orda altın harflerle abimin adı yazıyodu.
- Miraç ŞAYESTE-
Abimin geleceğimden haberi yoktu. Onun odası ikinci kattaydı. İkinci kata çıktım ve onun kapısının önünde durdum. Tam kapıyı çalacağım sırada kapı birden açıldı. Ve benden oldukça uzun görünen bir adam o kadar öfkeli görünüyordu ki resmen beni görmedi. Eğer kenara çekilmeseydim üstümden bile geçebilirdi. "Hey! Önüne baksana." Bağırdığımı bile duymamıştı. Onun neye bu kadar sinirlendiğini merak etmiştim doğrusu. Gözlerimi devirdim ve açık kapıdan abimin odasına girdim. Abimin arkası dönüktü , pencereden dışarı bakıyordu. Birinin içeri girdiğini anlayıp bana önünü dönerken "Ben size kapıyı çalmadan girmeyin deme-" diyordu ki beni gördü. Yüzündeki şok ifadesi görülmeye değerdi. "Laden..." deyip hala şaşkın şaşkın suratıma bakıyordu. Ve birden "KARDEŞİMM!" deyip hızlı adımlarla bana doğru gelmeye başladı ve beni kolları arasına aldı.
"Sen ne zaman geldin? Bana niye haber vermedin?"
"Sürpriz yapmak istedim."
"Benim küçük çirkin kardeşim gelmiş benim haberim yok!"
"Abiii!" dedim tehdit edercesine.
"Tamam belki bir tık güzel olabilirsin" dedi ve saçımdan öptü. Gülümsedim.
Davayı incelemeye yarın devam etmeye karar vererek akşama kadar abimle sohbet ettim. Ama onun işleri oldukça uzun sürecekmiş o yüzden otele dönmeye karar verdim.
Dışarı çıkınca karşıda bir kafe gördüm. Tanıdık gelmişti. Ve etrafı polis şeritleri ile çevrilmişti. Bu o kafeydi. Dosyada resmini görmüştüm. Abimin iş yerinin tam karşısındaydı. İlk geldiğimde burayı nasıl da fark etmemiştim. Aslına biraz yakından gidip bakmayı düşünüyordum ama hava kararmıştı ve gitsem de bir şey göremeyeceğimi düşünerek bu fikirden vazgeçtim. Otel uzak değildi. Havada çok güzeldi. Hafif soğuk havaları her zaman çok sevmiştim. Nedense bana hep huzur verirdi. Soğuk rüzgar ne zaman cildime vursa sanki içimdeki bütün negatifliği beraber götürüp gidiyomuş gibi.
Yolda kimseler yoktu. Tek başıma yürürken hiç bişi düşünmemeye çalıştım. Aslında tek düşündüğüm dün bitirdiğim kitaptı. Okuduğum kitaplarda bana anlamlı gelen yerleri genelde çizerdim. Ve şu an o kitapta çizdiğim bir sözü düşünüyordum.
"O bu dünyadan ayrılırken, benim hayatıma, başka hiçbir insana nasip olmayacak kadar canlı bir şekilde giriyordu. Bundan sonra onu daima yanımda bulacaktım"
Yarım kalmış aşk kitapları beni her zaman üzerdi. Her okuduğumda resmen Allah'a böyle bir şey yaşamamak için yalvarırdım. Bu söz de beni etkilemişti. Ne kadar acı bir insanın sevdiğini kaybetmesi.
Bunları düşünürken arkamda olan iki adamı fark etmemiştim. Adım seslerini duydum ama umursamadım. Arkama baktığımda adamların doğru düzgün yürüyemediğini fark ettin. Sarhoşlardı.
Önüme döndüğüm anda adamlardan biri beni birden omuzumdan tutup çekti. Nolduğunu anlayamadan dengemi kaybettim ve kendimi yerde buldum. Adamlar bir şeyler söylüyorlardı. Ama korkudan anlayamıyordum. Kafamı kaldırdım adam arsızca bana doğru elini uzatırken biri onu omuzundan tutup yüzüne yumruğu geçirdi. Adam nolduğunu anlayamamıştı. Diğer adam atağa geçerken onu da bir kafa darbesiyle yere indirmişti. Zaten sarhoş olan adamlar yatıkları yerden kalkamadı bile.
Ben dolu gözlerle yerdeki adamlara bakarken, beni kurtaran kişi bana elini uzattı. Bi anlık irkilerek geri kaçtım. Gözlerine baktığımda o koyu kahve gözlerle karşılaştım. Kafasındaki kapüşondan çıkan dağınık dalgalı saçları gözleri ile aynı renkti. "Korkma." dedi. Yavaşça elini tutup ayağa kalktım. Bu gözler neden bana bu kadar tanıdık gelmişti. "İyi misin?" diye sordu. Ama ben donakalmıştım. Hala elini tutuyordum. Peki kimdi bu? Neden bana bu kadar tanıdık geliyordu? Hala gözlerime bakarken birden elektirik çarpmış gibi oldu. Ve elini çekti. Ben o an az çok kendime gelip "iyiyim" dedim. Kafasını salladı ve arkasını dönüp hızlı adımlarla gitti.-
Bir süre arkasından baktıktan sonra otelin yolunu tuttum.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 20 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

RÜYAMDAKİ AŞKWhere stories live. Discover now