tolerate it

310 37 39
                                    

Chapter 19: tolerate it


Biraz merakla biraz da endişeyle cam kenarındaki sıraya bakarken çıkıp çıkmamak konusunda biraz tereddüt ediyordum. Sabahtan beri Jake dışında kimseyle doğru düzgün konuşmamıştı ve gözlemlediğim kadarıyla gün boyu ağzına bir lokma dahi de sürmemişti. Beden dersi olmasına ve ders başlayalı neredeyse 10 dakikayı geçmesine rağmen üzerini bile değiştirmemişti. Normalde çoktan basketbol sahasında bir maçın ortasında olması gerekirdi.

Hadi Aecha git ve ne olduğunu sor! Yoona aşağıda voleybol oynuyor. Biraz gecikmekten zarar gelmez.

Seslice oflayıp sıramdan kalktığımda sınıfta ben ve o dışında kimse olmadığı için çokça ses çıkartmamaya dikkat ederek sırasına ilerledim. Yavaşça önündeki sıraya oturduğumda dağılan saçlarına dokunmamak için kendimle savaş veriyordum. Yüzü tamamen kollarına gömülü olsa da olmasa da uzayan saçları yüzünü kapatmaya yetiyordu.

Ufak bir iç savaş sonrası ellerimle alnındaki birkaç tutamı çektim. Hala tık yoktu. Eğilip yüzünü görmeye çalışmamla hafifçe kafasını kaldırması bir olmuştu. Büyük bir ihtimal kimin yanına geldiğine bakmak istemişti fakat beni görür görmez kafasını geri kollarına gömmüştü.

"Hey, beni görmene rağmen neden kafanı kaldırmıyorsun? Niki?" Uykulu muydu acaba diye düşünürken ofladım. Tüm gün boyu kafası sırada olmasına rağmen hala uykulu da olamazdı. Hafifçe omzunu dürttüm. "Basketbola da inmedin, Niki iyi misin?" O sorularıma yanıt vermezken ben de sormayı bırakıp ayağa kalktım ve hemen arkasına geçtim. Ellerim belini bulurken yavaşça gıdıklamaya başlamamla ilk kendini tutmaya başlamış, sonrasındaysa rahatsızca yerinde kıpırdanmıştı. Tam işte oldu derken elleriyle bileklerimden tutup beni durdurmasıyla hemen kendimi sıradan kalkan kafasına çevirdim.

Hiç alışık olmadığım bir çift kızarık ve şiş gözlerle görmeyi beklemiyordum tabii.

"Aecha, lütfen, bugün olmaz."

Onun yorgun sesine karşılık ben ona öylece bakarken bileklerimi bırakmış ve kafasını sıraya geri koymuştu. Endişeyle yanındaki boş yere otururken ellerimi nereye koyacağımı bilememiştim. "Hey, ne oldu bilmiyorum ama iyi görünmüyorsun."

"Hadi ya nasıl tahmin ettin." Beklediğimin aksine ondan boğuk bir cevap geldiğinde ben de kafamı onun gibi sıraya yatırdım. "Konuşmak ister misin? Seni zorlamıyorum ama iyi gelecekse bana anlatabilirsin." Bu sefer bir cevap gelmemesine rağmen belki kafasını kaldırır diye beklemiştim fakat öyle olmamıştı. "Peki öyleyse sen kalkana kadar ben de böyle beklerim."

Maksimum bir dakika boyunca o şekilde durduktan sonra ikinci kez kafasını kaldırmasıyla ben de onunla birlikte doğrulmuştum.

Boş bir şekilde bana baktı, gözlerin şişliği çok olmasa da yakından fark edilirdi. Ne için bu kadar ağladığını bilmiyordum ama şunu biliyordum ki ne olursa olsun her daim onun yanında olacaktım.

"Neden böyle yapıyorsun?" Kastettiği şeyi anlayamamanın güçlüğüyle elim saçıma gitti. "Ne yaptım anlamadım?"

Yutkundu, onu üzen şey her neyse dünya üzerinden sonsuza kadar yok olmasını diledim. Öyle içten diledim ki belki de daha ne olduğunu bilmediğim şeyi kendi kafamda düşman edindim.

"Neden yanımda duruyorsun, tüm gün boyu sana yüz vermedim bile."

Dudağımı sarkıtıp omuz silktim, bir sebep mi olmalıydı ki? "Yanında olmam için bir sebebe mi ihtiyaç var ki? Hem yüz verip vermemen çok da önemli değil. Seni önemsiyorum."

young luv ★ nishimura rikiWhere stories live. Discover now