bi' (1) bildiği var

559 33 55
                                    



İnsanlar kandırması kolay yaratıklardı. Jake'in parmak uçlarındaki piyonlardan farkları yoktu.

Bunun sebebi güzelliğinin ona verdiği ayrıcalıklar, insanları büyüsü altına alan koyu irisleri veya ne derse altından çıkabilmesini sağlayan bir avuç pamuktan daha yumuşak gözüken pembe dolgun dudakları olabilirdi. İşte Jake böyle, güzelliğini ve insanların değişik bir nedenden dolayı izlemekten keyif aldığı yavru köpek tavırlarıyla, buraya gelmişti.

Los Angeles'a, boynunu ve bileklerini gümüş yıldızlara boyayan Tiffany & Co mücevherleriyle ve cildini saran Prada kaşmeriyle bu göz alıcı çatı katı dairesinin girişine. Babygirlism cidden işe yarıyordu.

"Elbette seni sevecekler, bebeğim." Bu Jay, Jake'in söz konusu babygirlism ile tavladığı zengin oğlan.

Elde etmesi oldukça zor olmuştu. Jay, aynı bir ceviz gibiydi. Oldukça sert bir kabukla sarpalamıştı kendini. İçine, yani aslına ulaşmak için o çetin kabuğunu kırması gerekmişti Jake'in ve bunu başardığında gerçek Jay'in koca bir aşk topu olduğunu öğrenmişti.

O oldukça yumuşaktı. Yani, ailenizle tanışması için eve getireceğiniz tipten bir oğlandı. Jake biliyordu ki eğer "aile" denilen şeylerden birine sahip olsaydı diğer adamı kesinlikle onların yanına davet ederdi. Mum ışığı eşliğinde akşam yemeklerinden, şövalyevari jestlerden ve komodinin üzerine yerleştirilmiş küçük aşk notlarından hoşlanıyordu. Jay kağıt üzerindeki mükemmel koca olma potansiyeline sahipti. O bir ödüldü.

"Söz mü?" Jake, stresle baş ediyormuş izlenimi vermek için baş parmağını dişleyerek sormuştu, manikürünü daha yeni yaptırmıştı ancak neyse. "Biliyorsun, eğer rahatsızlık vereceksem her zaman bir otel odası kiralayabilirim."

Jay uzanıp Jake'in ağzındaki elini tutmuş ve onu nazikçe sıkmıştı. "Ne? Hayır, kesinlikle imkansız. Her zaman Heeseung'ın evinde kalan birileri olur, o buna alışık. Rahatsızlık vermezsin."

Jake, tam saf numarası yapıp diğerinin dudaklarından birkaç övgü toplayacakken önlerindeki ağır kapı aralanmış ve burun deliklerine yanmış odun ve Christian Dior kokusu dolmuştu.

Kapının ardındakiler bir anda Jay'in etrafına onun beynini yalayıp yutmak isteyen zombiler misali toplanmıştılar, Jake bir adım gerileyip herkese bu enerjik karşılamayı sistemlerinden atma iznini vermişti. "Aman tanrım, sen gerçekten de sporunu bırakmamışsın," "Çok uzun zaman oldu," "Seni görmek için ölüyordum,"

"Ve bu da yeni erkek arkadaş mı?" Tilki gibi gözlere sahip bir oğlan, yanlarında sessizce normalleşmelerini bekleyen Jake'i kollarından kavrarken sordu. Jake'i oraya buraya eğip oğlanı kuyumcuya ait bir parça mücevhermiş gibi inceliyordu. "Woah, sen çok güzelsin."

"Teşekkür ederim--"

"Bi' ara Jay'i bir üçlüye ikna etmelisin."

Jay'in vücudundan çıkan sıcaklık bir anda tekrardan Jake'in yanında belirmişti, soğuk parmaklarına dolanan sıcak parmaklar istemeden titremesine neden olmuştu. "Rüyanda görürsün. Jake, bu Sunoo."

Ha, Jay hakkında başka bir şey daha: Diğer adam delicesine sahiplenici. Ne zaman bir yere gitseler Jake'in sahibinin kendinden başkası olmadığını dile getirir, Jake'e bakan herhangi bir adama ölümcül gözlerle bakar. Hatta Jake için aldığı her bir mücevhere kendi adını bastırırdı. Sunoo'nun az önce yaptığı şakaları kaldıramazdı, fakat Jake yorumlamıştı ki Sunoo bir istisnaydı.

Sahiplenici tavırları ateşliydi, her neyse. Jake'in bazen hoşuna gidiyordu, bunu diğer adamı havaya sokmak için kullanıyordu. Jake, başını eğerek yanağının Jay'in sağlam omzuna yasladı. "Şu üçlü hakkında..."

"Ha ha," Jay, oğlanı peşinden sürükleyerek dairenin içine adımladı. Sunoo da peşlerinden geliyordu, elini havaya kaldırıp Jake'e bir beşlik gösterdi. Sunoo ile iyi geçinecekmişler gibi gözüküyordu. Oğlanlar el çarptıklarında Jay başını çevirip bir kaşını havaya kaldırmıştı. Sana söylemiştim.

Jake bunu çoktan biliyordu. Herkes eninde sonunda ondan hoşlanırdı. Ve nedense Jake, ardında bıraktığı iş arkadaşlarıyla kıyasla bu bir grup Los Angeles zenginleriyle daha iyi anlaşacağını düşünüyordu. Ne de olsa onlar gibi olmak istiyordu; marka içinde boğulmak, gece onu nereye götürürse orada kalmak, sırf bunu karşılayabileceği için düşüncesiz davranmak. İşte Bu Jay'in ona verebileceği hayat tarzıydı, Jake'in genç ve güzel kalacağı süre boyunca. Bir de ona evlenme teklifi edebilse... Hadi ama, beş ay olmuştu. Jay neyi bekliyordu? Jake harika bir eş olurdu.

Jay'in koluna sıkıca sarılırken girişten tam bir film sahnesine benzeyen bir odaya adımlamıştılar.

Heeseung'ın evi, Jake'in bu zamana kadar içinde bulunduğu en güzel ev olmalıydı. Oldukça geniş ve ferahlatıcı, her bir köşesi pürüzsüz ve mükemmel. Tavandan asılan avizenin kristallerinin yansıttığı ufak ışıklar her bir köşeyi kaplıyor, hakkını verecek kadar modern olmasına rağmen bu eve yine de iç ısıtıcı bir hava katıyordu. Karşısındaki duvar camdan başka bir şey değildi, dışarıdaki geniş balkona uzanıyordu. Jay'in evi de güzeldi, elbette, yine de vay anasını.

Evin sahibi adamın kim olduğu mutfaktan çıkan kişiyle oldukça belli oluyordu; geniş omuzları, sergi salonu kalitesine rağmen sıcak havasıyla. O-- peki, siktir. Kendi gözleriyle görüyordu da, adam gerçekte çok daha ateşliydi. Mükemmel inci beyazı dişlerini saran pembe dudakları, becer-beni diye bağıran koyu irislerinin tam ortasından yansıyan gümüş ışık. Burnunun kıvrımı bile çekiciydi.

Jake, istemdışı onunla göz teması kurmuş ve anında bakışlarını kaçırmıştı. Nefesi beklenmedik uyarılmak şoku yüzünden hızlanıyordu. Bu da ne sikim? Bu da ne sikim? Gözlerini tekrardan yavaşça ona çevirmişti, tam da Jay'i kardeş sarılmasına çekebilmek için kasılan kol kaslarını görmek için. Elbette kolsuz bir üst giyiyordu.

"Yıllar geçmiş gibi hissediyorum," dedi Jay'e, sesi bir sirenin çağırışı gibi, Jake'in kulaklarında sıcak bal misali tatlı ve yapışkan. "En sonunda seni benimle burada yaşamaya zorlayacağım." Başını Jake'in yönünde sallamıştı, "Bu Jake mi?"

Jay, Jake'in beline sağlamca kolunu doladı, "Evet. Bu benim."

Oh, tabii ya. Jay'in. Jay'in kesinlikle sadık gelecekteki eşi.

Jake bir gerizekalı gibi başını sallamıştı. "Evet, uh, Jay'in." Yutkundu. Elinden gelmeden üstündekinin yakasını çekeliyordu. Burası çok sıcaktı. Heeseung'ın acilen onu o derin, keşfedici gözleri ve dudaklarındaki tembel sırıtışla gözlemeyi bırakması gerekiyordu. Aradaki gerilimi kırabilmek için Jake devam etti, "Merhaba."

Heeseung, nefesiyle karışık ufak gülüşünü saklamaya çalışmamıştı bile. "Hey."

Has siktir. Jake onu istiyordu.

balkon | heejaykeWhere stories live. Discover now