üç (3) gün bile sürmez (m)

409 29 3
                                    


//smut

Dürüst olması gerekiyorsa Jake aklını oynatmış falan olabilirdi.

Çünkü Heeseung'ın kabalığı delice hoşuna gidiyordu, diğer adamın ona nefes alacak zaman bile bırakmıyor oluşu, boğazına sanki o bir oyuncakmış gibi davranıyor oluşu o kadar hoşuna gidiyordu ki Jake bunun normal olduğunu düşünmüyordu.

Jake, adamın aletinin başı boğazının ardına her çarptığında çenesinden aşağıya sızan tükürüklerle beraber öğürüyor, adamın kalçalarına tutunan elleri derisine tırnaklarını geçiriyordu. Nefes alamıyordu.

Heeseung çok büyüktü, belki de Jake'in gördüğü en büyüğüydü. Aleti neredeyse boynunun ardına ulaşacak kadar uzundu, oğlanın boğazını acımasızca istismar ediyor, Jake'in boğulmasına izin veriyordu. Jake, Heeseung'ın nabzını damağında hissedebiliyordu, kan pompalayan damarları dilinin her yerindeydi.

"Şimdi Jay'in neden senin gibi bir orospuyu etrafta tuttuğunu anlıyorum," Heeseung derince nefes almıştı. Dizlerinin üzerine çökmüş Jake'i ensesindeki saçlardan kavrayarak kendinden uzaklaştırıyordu. Heeseung'ın aleti Jake'in ağzından utanç verici bir cıvıltıyla düşmüştü, artık ikiliyi birbirine bağlayan tek şey bir örümcek ağı gibi Heeseung'ın erekte olmuş ucundan Jake'in ağzına uzanan tükürüktü.

Jake çöktüğü yerden yukarıya, Heeseung'a bakıyordu. Göz kapakları yaşlarla ağırlaşmış, şişmiş dudakları nefesini yakalayabilmek için aralıktı. Haline inanamıyordu. Evet, Heeseung akıl kaybettirecek kadar seksiydi, burada bir yanlış yoktu. Fakat Jake çoktan salaklaştığını hissedebiliyordu. Pantolonunun içindeki aleti hazla sızlıyordu.

Heeseung'ın ıslak ucu, dudaklarında dolaşıyordu, "Ağzın deli iyi." Aletini oğlanı öğürtene kadar aralık dudaklarından geri, içeri yollamıştı. "Siktir. Sik emmek için doğdun sen, değil mi?"

Jake, cevap olarak sadece inleyebilmişti. Ağzını Heeseung'ın etrafında kapatmaya çalışıyor, dilini ulaştığı her yeri iştahla yalamak için kullanıyordu.

Heeseung, Jake'in hareketleriyle başının zevkle arkaya düşmesine izin vermiş, kararsızca nefesi altından konuşmuştu. "Boğazından aşağıya mı boşalsam yoksa seni altıma mı alsam karar veremiyorum."

"Lütfen," Jake düşünmeden konuştu.

"Lütfen, ne?"

"Becer beni."

Heeseung, mırıldayıp ıslak aletini Jake'in kızarmış yanağına vurdu. "Sana istediğini vereceğim, köpecik. Kıyafetlerini çıkar ve korkuluğa yaslan."

Korkuluk... Heeseung'ın söz ettiği tek "korkuluk" modernliğin daniskası olan, balkonu çerpelemiş, üzerine yansıyan her ışığı narince etrafa dağıtan ince cam ve metal olabilirdi. Tamamıyla şeffaf. On ikinci kattaydılar. İçine dolan korku, Jake'in boğazına bir yumru olarak yerleşmişti. "Oraya mı?"

"Evet."

Jake, sanki Heeseung ona inanılmaz bir şaka yapmış gibi diğer adamın suratına bakakalmıştı. Islak ağzını ve yanaklarını tişörtünün boynuna silerken hâlâ ciddi olduğuna inanamıyordu, Heeseung şaka yapıyor olmalıydı değil mi?

"Bana bir gerizekalı gibi bakmayı kes ve aptal kıyafetlerini çıkar?"

Oh, tabii ya. Şaka yapmıyordu. O oldukça ciddiydi.

Yani, Jake gerçekten de erkek arkadaşını aldatıyorsa en azından bunu sıkıcı, unutulacak biriyle yapmıyordu değil mi? O da kendini, ve aynı zamanda da hâlâ boğazında oturan yumruyu, böyle avutuyordu işte.

balkon | heejaykeWhere stories live. Discover now