1. Bölüm

96 13 22
                                    

(Gözyaşlarımı alev alan yüzüme indirdim...)

( 21 Haziran 2001)

Dumanlar havayı karartmış, etrafta insanlar ölmüş, kalanları ise bağırarak yardım istiyordu.

Kolumdan tutan adam ile beraber araca bindim. Gidiyorduk. Mahkumiyete doğru gidiyorduk.

(1.5 saat önce...)

Evden çıkmadan önce yanıma telefonumu, cüzdanımı ve anahtarımı aldım mı diye kontrol ettim. Babama veda edip evden ayrıldım.

Gazeteciydim. Bu günde başkan açıklama yapacaktı. Ne hakkında olduğunu kimse bilmiyordu. Kimseye birşey de söylenmedi.
Hızlıca arabayı açıp yola koyuldum. 25 dakika vardı. Elimden geldiğince hızla gitmeye çalışıyorum. Telefonuma bildirim geldiğinde hızımı azaltıp elime telefonu aldım.

Son dakika!
Belediye binasına saldırı düzenlendi herkes buradan uzak dursun.

Gelen bildirim yetkililerdendi ben arabayı eve doğru çevirecekken camım patladı. Çığlık çığlığa frene bastım. Kafamı yavaşça kaldırdığımda herkes bir tarafa kaçırıyordu. Korkuyla etrafa bakarken kapım açıldı.

Maskeli bir adam inip beni aldı. Vücudum tir tir titrerken etrafa bakındım. İnsanların bir kısmı ölmüştü. Ve bu baskın onlardandı. Adını bile bilmediğimiz bir hükümet.

Uzun zamandan beri baştakilerle düşmandılar. En son 4 yıl önce bir savaş çıkmıştı ve ben o savaşta annemi ve kız kardeşimi kaybetmiştim. Acısı hala dururken benim aklımda tek bir kişi vardı. Babam...

Babam emekli büyükelçiydi ve onu yaşatmazlardı. İşte korku, canımdan öte onun içindi.

Adamı iteklemeye çalıştığımda yerinden bile oynamadı. Etrafta insanlar vuruluyordu. Bazıları arabaların altında eziliyordu, bazıları ise tek bir kurşunla hayatını kaybediyordu.

Bu hükümet farklıydı. Çok farklıydı. 4 yıl önce ülkede 5000 insanın ne ölüsüne ne dirisine ulaşıldı. 8000 insan ise can verdi. Babam ölürse can vermeliydim. Onun acısıyla hayatta kalamazdım.

Kolumdan tutan adam beni bir evin içine soktuğunda burada 50'den fazla insanın olduğunu fark ettim. Üzerimize kapattıklarında etrafa göz gezdirdim. Nihayet gözlerim tanıdık birine çarptı.

"Chaeyoung!"

Kafasını çevirip bana baktı. Koşar adım yanıma geldi ve bana sarıldı. "Jennie, ne yapacaklar bize? Öldürürler mi?" Titremeye başlamıştı. Ve ben ona daha sıkı sarılmak isterdim ki babamı gördüm. "Bilmiyorum Chaeyoung. Ama babamın yanına gitmem lazım." Dedim. Anlayışla kafasını salladı.

Hızlıca yanına vardım. Kafasını kaldırıp bana baktığında gözlerinde korku vardı. Tıpkı benim gibi. "Kızım." Sarıldım. Sarıldı. Güçlü olmam lazımdı fakat ben çocuk gibi ağlamaya başladım. "Jennie bana bak," kafamı çevirip ona baktım. "Sakın beni merak etme kızım. Ne olursa olsun diren. Korkma. Ve en önemlisi ne olursa olsun şerefinle öl." Dedi bana gülümseyerek babam. Ona kafamı salladım.

İçeriye iki adam girdiğinde babamı ve üç kişiyi daha götürdüler. Anlamıştım. Babama bir şey olacaktı. Ya işkence ve kötü muamele yapacaklardı. Ya da onu öldüreceklerdi. İkinci ihtimal olmamalıydı. Güçlüydü. Kendini korumalıydı. O korursa bende korurdum, o ölürse bende ölürdüm.

Chaeyoung'un yanına tekrardan gittim. Beraber olacakları beklemeye başladık. Korku için de olan insanların kimisi şuan intihar ediyordu. Evet. İntihar ediyordu. Gözünü bile kırpmıyordu ve bizde müdahalede de bulunmuyorduk. Çünkü zaten ölecektik. Onlar işi hızlandırıyordu. Ama ben onlar gibi aptalca bu duruma girmeyecektim. Şerefli bir ölüm olmalıydı benimki. Babamın da dediği gibi.

Yaklaşık yarım saat sonra içeriye yirmi kadar adam gelip bizi teker teker çıkardılar. Bahçede sıraya dizip dizlerimizin üstüne çöktürdüler. Ah şuan kafanızı koparabilsem! Adamlar önce kadınların yüzüne baktı sonra gözlerini üstümüzde gezdirdirdiler.

Iri yarı bir adam adam konuşmaya başladı. "Sırayla ayağa kalkın!" Herkes teker teker kalktı. Adamlar yaka paça omuzlarımızdan tutarken bir adam başka bir kadını öne çıkardı. Onu uzunca süzdükten sonra "Eksi!" Dedi ve acımadan kafasına sıktı. Herkes çığlık attı ve bende tabi ki. Dehşet vericiydi. Kadının cansız bedeni üzerimize düştü.

Bir kadın daha çıkardılar. Aynı şekilde inceledi. Bu sefer "Artı! Götürün!" Diye bağırdı. Ve kadını siyah bir arabaya götürdüler. Sırayla aynı işlemi yaptılar. Ve sonunda Chaeyoung ve bana geldiler. Yan yana durmuştuk. Ya ikimizde ölecektik ya ikimizde yaşayacaktık. Ya da birimiz ölecek birimiz yaşayacaktı. Fakat ikimizin de yaşamasını istedim.

Chaeyoung yavaşça ilerlerken adam onu sarı saçlarından tutup çekti. Ağlamaya başladı Chaeyoung. Adam onu da inceledikten sonra korku daha da bedenimi sardı. "Eksi!" Ve zaman durdu. Chaeyoung bana baktı son kez. Ve o ses. Silah sesi. Akan kanlar. Cansız beden. Kulaklarımın çınlaması. Her şey 5 saniye içinde gerçekleşti. Çığlık attım. İlerlemek istedim yanına. Ama ayaklarım tutmadı.

Beni iteklediklerinde gözlerimi ondan çekmedim. Yatıyordu. Nefes alamıyordu. Bana sıcacık gülemiyordu. Sarılamıyordu. Adam bana bir şeyler dedi fakat ben duyamadım. Kafamı tuttular gözlerime baktılar fakat ben onları göremedim. Gördüğüm sadece kırmızıya boyanmış sarı saçlardı. Ki yediğim tokat hayata dönmemi sağladı. "Sana bak dediğimde bakacaksın!" Sustum. Diyecek bir şeyim yoktu. Adam beni de inceledi. Ölmek umruda değildi şuan. Çünkü ruhum Chaeyoung ile beraber gitti. Gözlerimi kapattım. Duyacak her şeye hazırdım. "Artı! Götürün!" Burnumdan güldüm. Gerçekten olabilir mi böyle bir şey? Yaşayabilir miyim? Sanmıyorum.

Chaeyoung'a son kez baktım. Benimle beraber arkamdaki adamlar ve 'artı' seçilen kadınlar çıktı. Erkekleri farklı bir tarafa götürdüler. Fakat neresi bilmiyorum. Etrafıma baktım.

Dumanlar havayı karartmış, etrafta insanlar ölmüş, kalanları ise yardım istiyordu.

Kolumdan tutan adam ile beraber araca bindim. Gidiyorduk. Mahkumiyete gidiyorduk.

Aracın camından gördüğüm son şey ölü bedenler ve Chaeyoung'un bulunduğu evi ateşe verdikleriydi. İçim yanıyordu ve bu ateş sadece içime değil tüm vücudumdaydı. Gözyaşlarımı alev alan yüzüme indirdim.

-

<|MAHKUMİYET|> {Taennie}Where stories live. Discover now