yedi (7) masumiyetini

196 24 11
                                    



Heeseung, Jay ile tanıştığında iki oğlan da daha sadece çocuk sayılırdılar. Heeseung çok iyi hatırlıyordu, Jay ile tanıştıklarında oğlanın berbat bir saç kesimi ve dişlerini sızlatıp durdukları hakkında söylendiği telleri vardı. Daha sadece lisedeydiler; o lise iki, Jay ise lise bir.

Ona ilk uzanan kişi Jay idi.

Liselerinde her yıl düzenlenen, sınıflar arası futbol maçlarından biri dönüyordu arka bahçelerinde. Topun peşinde olmayan her bir öğrenci büyük çimenleri çevreleyen tribünlere yerleşmişti; bazıları ayakta, bazıları oturuyordu.

Heeseung, büyük bir ilgiyle gözleri önünde peş peşe akıp giden agresif ancak bir o kadar da tutku dolu maçları seyrediyordu. Bu ana kadar futbola büyük bir ilgisi olduğu söylenemezdi, fakat karşısındaki sahnenin yardımıyla futbola karşı beslediği duyguların değiştiğini hissedebiliyordu.

"Oynamak istiyorsun, ha?"

En baştaki basamaktaydılar. Yanındaki esmer oğlan; dirseklerini önlerindeki korkuluğa yaslamış, omzunun üzerinden Heeseung'a bakarak konuşmuştu.

Kendisiyle konuşulduğundan şüphe duyan Heeseung, hızla arkasını kontrol etmişti. Kimse bu tarafa bakmıyordu, yani, yanında dikilen esmer oğlan onunla konuşuyordu?

"Ne?" Heeseung, aklı karışmış bir surat ifadesiyle sordu.

"Seneye," Oğlan, yaslandığı korkuluktan ayrılmış, usulca tüm vücudunu Heeseung'a çevirmişti. "Orada olan sen olmak istiyorsun." Oğlan, her konuştuğunda dudakları arasından ona sırıtan gümüş ışıltı Heeseung'ın gözlerini çeliyordu.

Heeseung, basitçe şaşkındı.

Bu okulda yalnız geçirdiği koca bir buçuk senenin ardından sonunda birinin onunla konuşuyor olmasını geçin, sadece bakışlarından karşılarındaki çocukların yerinde olmak istediğini anlayabilmiş olması aklını uçurmaya yetmişti.

"Evet." Heeseung, kırılan sesine yüz buruşturarak cevapladığında yanındaki esmer oğlan dişlerindeki telleri ifşa ederek büyükçe gülmüştü.

Heeseung; o zaman bundan bi'haberdi ancak yanında kocaman gülümseyen bu esmer çocuk hayatına adım atmasıyla tüm dünyasının eksenini değişterecek, bugünki Heeseung'ı yaratacak, onu tekrardan şekillendirecekti.

"Öyleyse, seneye yarışacağız." Esmer oğlan başını yana eğerek konuştu.

Seneye yarışacağız.

Yarışacağız.

"İyi olan kazansın." Cevapladı, Heeseung.


Zordu.

Akşam gelmişti ve peşinde Jay'i de getirmişti. Birkaç dakika önce çalan kapıyı açmaya giden Jake, oturma odasına ardından onu takip eden Jay ile geri dönmüştü.

Heeseung, elindeki buz dolu bardağıyla balkonda yerleştiği akrilik sandalyesinden beri onları izliyordu.

Bu sabah olan bitenden habersiz Jake, Jay'e televizyonu işaret etmiş ve büzdüğü dudaklarıyla diğer adama bir şeyler söylemişti. Jay, ona sadece gülmekle yetinmiş ve alnına ufak bir öpücük yerleştirdikten sonra çantasını deri koltuğun üzerine bırakmış ve koridorda gözden kaybolmuştu.

Zordu çünkü Heeseung tüm gerçekle yüzleşmek zorunda kalmıştı, zordu çünkü Jake ile kurdukları sadece birkaç saat süren ufak iyimser balonları Jongseong Park'ın saçını çekiştirmesi ve adeta yüzüne tükürmesiyle patlatılmıştı.

Zordu çünkü ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bu lisedeki aptal futbol maçlarından biri değildi. Onlar oyuncu, Jake de fileye sokmaları gereken bir futbol topu falan değildi. Ne demekti "iyi olan kazansın"? Heeseung, bu oyunu oynamak istediğinden emin değildi. Tabii, kızabilirdiniz ona, öyleyse ne diye arkadaşına böylesine ihanet ettin. Bilmiyordu. Bilmiyordu, zihnini ne kadar zorlasa da bir cevap bulamıyordu kendine. Jake miydi sebebi? Fakat, oğlan dairesine adımını attığında dikkatini bile çekmemişti. O, Heeseung için sadece Jay'in sevgililerinden biriydi. Delicesine ilgi duyduğu biri değil. Öyleyse neden?

"Derdin ne senin?"

Balkona açılan büyük cam kapının arasından kafasını dışarı itekleyen Jake, çattığı kaşlarıyla tıslamıştı Heeseung'a.

"Ne? İçiyorum işte, rahat bırak." Heeseung, elindeki içinde sadece buz kalmış bardağını tıngırdatarak konuştuğunda Jake gözlerini öyle bir devirmişti ki Heeseung bir an için oğlan o şekilde kalacak diye endişelenmişti

"Kovup durma beni, misafirim bi' kere ben." Jake, büzdüğü dudaklarıyla konuştuğunda Heeseung sabahtan beri sıktığı yüz hatlarının ilk defa rahatladıklarını hissetti. Hafifçe bir tebessüm vardı dudaklarında, Jake sayesinde.

"Misafirliğini bil öyleyse," Heeseung, gözlerine düşen perçemlerini boştaki eliyle geri ittirerek konuştuğunda Jake tekrardan korkunç şekilde devirmişti gözlerini. "Hadi uza."

"Piç herif." Jake, tıslayarak söylense de adamın dediğini yapmış, başını oturma odasına geri çekmiş ve kapı çalmadan önceki yerine, deri koltuğun üzerindeki pozisyonuna girmişti. Televizyondan bir şeyler seyrediyordu, tekrar, her şeyden habersiz.

Heeseung biliyordu, yatma vakti gelince her şeyi bilen Jay'in yanına sızacak, belki de kollarını ona dolayarak uyuyacaktı.

Düşünmemeye çalıştı, aklından savdı her bir düşünceyi. Kalbinden de.

balkon | heejaykeWhere stories live. Discover now