1. Bölüm: ANLAŞMA

17 3 1
                                    

"Bütün derinlikler sır,
Sözcüklerin hepsi iğreti,
Değişen hiç bir şey yok;
Ölüm hariç."

(Yüzyıllar önce)
(Arthur)

İnsanların inanışları yüzünden ölecek ilk kişi değilim, son da olmayacağım. Binlerce yıldır binlerce kişi benim gibi adak adandı. Bazen sadece buğulu gözleri var diye yakılıyor. Bazen sadece daha zayıf olduğu için. Bunları insanlar normal karşılıyor çünkü yanan onlar değil. Ateş onlara değmediği sürece onlar için hiç bir sorun yok. Bu gün yüzlerce kişi benim adak adanmamı izlemeye geldi. Kraliçe Bethany... Güzel yeşil gözleri üzerimde geziniyor. Gözlerinde keder var. Bir şey yapamayacağını sanıyor. Tanrım... Ona kendine güvenmesi için yardım et. Sana yalvarıyorum. Dizlerimin üzerinde, elindeki bıçağı bileyen celladın önünde, sana son kere yalvarıyorum Tanrım. Kraliçe Bethany’e konuşacak cesareti ver.

(Günümüz)
(Bethany)

Hastane duvarları üzerime üzerime geliyor. Dört beyaz duvar içinde sedyede annem uzanıyor. Kurtulma şansı neredeyse yok. Doktorların ümidi kestiği bir hasta. Onların umrunda değil ki. Yanacak olan benim. Benim hayallerim. Ailemiz. Bizim hayatımız. Onlar değil.

Gözyaşlarımı silip kalemi çantama fırlattım. Günlük yazmak benim için bir alışkanlık haline gelmişti. Ancak, yazdığım yazılar bile bana iyi gelmiyordu artık.

Annem...

Annemin yattığı sedyeye bakarak iç geçirdim. Onu kurtarmanın bir yolu yoktu artık. Ne ilik bağışı ne başka bir şey. Sadece Tanrının mucizesi. Bir mucize.

Tanrıya her gece o mucize için dua etsem de bir değişiklik olmayacak gibiydi...

Bethany.” Diyen Alessa’nın sesi düşüncelerimi kesti. Ona baktım. Ne zaman aktığını fark etmediğim göz yaşlarımı silip ayağa kalktım. “Efendim?”

Acıkmadın mı?” başımı iki yana hayır anlamında salladım. “Acıkmadım.” Dudaklarını dişledi.

“Ben okula gideceğim şimdi. Sen de eve dön.” Başımı iki yana salladım. “Burada kalacağım. Sen git, ben başımın çaresine bakarım.” Kararsız bir şekilde bana baktı.

“Emin misin?” başımı kararlı bir şekilde sallayarak onayladım. “Çocuk değilim Alessa.” İç çekti. Bir kaç kere arkasına bakarak uzaklaştı.

Fazla düşünceli bir kızdı. Tam anlamıyla bir melekti. Gerçekte melekler var mı bilmiyordum ama eğer varsa bile, Alessa onlar kadar iyiydi. Hatta, belki onlardan bile daha iyiydi.

“Anne” diye fısıldadım kapıdan, “Kurtulacaksın. Nasıl bilmiyorum, henüz bilmiyorum. Ama seni kurtaracağım.” Bacağımı titretmeyi bırakıp ayağa kalktım. Hastane koridorunda yürüyerek bir çözüm yolu düşünüyordum.

Doktorların söylediğine göre, belki on yılı belki on dakikası vardı. Bu da benim hızlı bir çözüm bulmam gerektiği anlamına gelirdi. Dışarıda kar yağıyordu ama ben terliyordum. Çözüm bulamadıkça içimdeki alev büyüyordu.

Düşün Bethany... Ne yapabilirsin? Elinden ne gelir? Elimden ne gelir ki?

Yapabileceğim hiç bir şey yoktu. Ümitsizdim.

Git gel yapmayı bırakıp sertçe duvarı yumrukladım, elimde hissetiğim acı ya da duvarın aldığı kırmızı renk umrumda değildi. Bir kaç kere daha yumrukladım, içimdeki öfke sönmüyordu.

Başımı duvara yaslayıp sessizce ağlamaya başladım. Bir kaç insanın gözünü üstümde hissediyordum.

 Koşarak hastaneden çıktım. Yüzüme vuran rüzgarla birlikte hızlanıyordum. Koştukça ağlamam şiddetleniyordu. En sonunda tenha bir alanda durup duvarın kenarında diz çöktüm.

Bir kaç gencin konuşmasını duyabiliyordum. Ama dikkatimi sadece bir cümle çekmişti.

“Ruhumu şeytana satmayı tercih ederim.”

Gözyaşlarımı silip sessizce gülmeye başladım. Sessiz gülüşüm kahkahaya dönüşürken tekrar ağlamaya başladım. Şu an dışarıdan deliye benziyordum ama umrumda değildi.

Bir insan ruhunu şeytana satmayı nasıl düşünürdü ki? Düşünebilir miydi?

Ama benim çözümüm bu olabilir miydi? Benim mucizem bu olabilir miydi?

Bunu cidden düşünüyor muydum? Ruhumu şeytana satabilir miydim? Bunun düşüncesi bile korkunçtu ama yapmak zorunda kalsam yapabilir miydim?

Annemi kurtarmak için kendimi feda edebilir miydim? Bunu.. yapacak kadar cesur muydum?

Hayır. Cesaret değil. Aptallık. Ama ben de aptal olmayı kabul ediyorum. Gözyaşlarımı son defa silip ayağa kalktım. Kiliseye doğru ilerledim. Son defa dua ettim ve koşarak gittim.

Ayin için gereken şeyleri bulup evimin küf kokan bodrumuna indim. Bodrumda eski bir ayna hariç hiç bir şey yoktu. Hızlıca yapmam gerekenleri yapıp okumam gereken duaları okudum.

Hiç bir şey olmadı, yeniden ve yeniden denememe rağmen hiç bir şey olmadı.

Ümidimi kestiğim sırada bir ses duydum, “Söyle küçük insan. Beni, neden rahatsız ettin?”

Saat tam 3.00te duyulan, buz gibi bir ses. Annemin hayatını kurtaracağını umduğum bir ses. Küflü bodrumumda yankılandı. Buz gibi ve korkutcuydu.

Yutkundum. Gözlerim aynaya kaydı, arkamda duruyordu. Simsiyah saçları gözlerinin önünü kapatıyordu ve bordo kanatları yere kadar uzanıyordu. Buğulu gri gözleri ve sivri çenesi ona korkutucu bir hava katıyordu.

“Konuş artık insan! Beni rahatsız etmenin sebebini söyle!” diye kükredi bir anda. Yerimde sıçradım.

“Annem... O... İlik kanseri. Kurtulması için bir mucize gerekiyor.”

“Sen de benden mucize gerçekleştirmemi istiyorsun, o halde?” dedi sorarcasına ama zaten cevabını biliyor gibiydi, başımı salladım. Tiksinircesine bir ses çıkardı “İnsanlar kendini feda etmeye neden bu kadar hevesli ki?” adım seslerini duydum.

“İstediğini yapacağım. Annen 66 yaşına kadar benim korumam altında olacak. Ama karşılığında, sen, 7. Günün şafağında benimle cehenneme geleceksin. Anlaştık mı?” derin bir iç çektim. Düşünecek halde değildim, annem şu an bile ölebilirdi. “Anlaştık.”

HER HAYATIMDA SEN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin