Gümüş Kanat

1K 28 6
                                    

Kemal... yaşlarında, en büyük zevki kitap okumak ve pul bi­riktirmek olan bir çocuktur. Babasının ismi Celil, annesinin ismi Süzen'dir. Ailesi, sevgi ve mutluluk doludur. Ne yazık ki, babası bir matbaada ustabaşı iken sol el parmaklarını makineye kaptır­mış ve işinden olmuştur. Oysa, bu kaza olmadan evvel, Kemal sık sık babasının yanına gider, matbaa makinelerinin arasında hoşça vakit geçirirdi. Şimdi, bunların hepsi mazide kalmıştı. Kemal, camın önünde oturmuş hüzünlü hüzünlü eski günleri düşünü­yordu. Babası ise hasta yatağında yatıyordu.
Yıllar önceydi. Matbaada babasının yanma olduğu bir gün, pencere demirlerinin arasına sıkışmış bir kuşu babasına göster­miş, babası kuşu kurtarmıştı. Kuşun kanatlan gümüş renginde idi. Bu yüzden adını "Gümüş Kanat" koymuştu. Babasının sesi ile düşüncelerinden sıyrıldı. Annesi evde yoktu. Bu zor günlerde, çalışıyordu. Babası "çalışma" dediyse de, kadın "ben evimin kadını olarak, bu zor günde çalışmayacağım da ne zaman çalışacağım" demiş, kocasını ikna etmişti. Çünkü sigortanın verdiği maaşla geçinmele­ri mümkün değildi.
Annesi, akşam eve gelmiş, hemen mutfağa girmişti. "Celil ve Kemal İçin, dayanabileceğim kadar çalışacağım" diye düşünüyor, bu düşünceler evde olsun, çalıştığı yerde olsun kendisine güç veri­yordu.

"Böyle mi olacaktım?" Celil Bey, sol eline bakarak bu soruyu binlerce kez tekrarlamıştı. İki çocuğun kolunu kurtarmak için, parmaklarını feda etmişti. Eşi buna "kahramanlık" diyor, ona de­vamlı teselli veriyordu. Eşi ile evleneli tam yirmi iki yıl olmuştu. Hey gidi günler, hey...

Kemal'in Büyük Karan:
Annesi, günlerden beri işsizdi. O akşam, sofraları çok fakirdi. Hepsi üzgündüler. Ancak, hiç biri diğerine üzüntüsüne belli ettirmiyordu.
Kemal bu duygular içinde yattı. Gece rüyasına kurtardıkları "Gümüş Kanat" girdi ve ona, "siz beni kurtardınız, ben de sizi kurta­racağım" dedi.
Sabah kalktı. Karar vermişti, okulu bırakacak, matbaaya gi­rip çalışacaktı. Zaten babasının yanına gide gele bayağı bir şeyler öğrenmiş sayılırdı.
Kemal'in kararlı tutumu, annesini zor durumda bırakınca, kabul etmek zorunda kaldı. Ana-oğul, birbirlerine sarılıp ağladı­lar. Ancak, babaları bu durumdan haberdar olmayacaktı.
Okula gidip, öğretmenine durumu anlattı. Öğretmeni çok duygulandı ve ona "okula devam ediyormuş gibi derslerini çalışması­nı, ilerde belki bir çaresinin bulunabileceğini" söyleyince çok sevindi. Hem okulu ile bağı kopmamış olacak, hem de çalışabilecekti. Bu duygularla matbaaya geldi, müdür beyin yanına gidip durumu anlattı. Müdür, zaten yardımcı olmak için bir yol arıyordu. Ke­mal'in çalışma isteğini kabul etti ve çocuk mücellithanede çalış­maya başladı.
İlk haftalığını aldığında, dünyalar kendisinin olmuştu. Zarfın üzerinde "Kemal Usta" yazıyordu....
Evden içeri büyük bir kıvançla girdi. Aldığı parayı annesine uzattı. Bİr kuruşuna dahi dokunmamıştı. Annesi ağlayarak oğlu­nu kucakladı.
Kemal'in çalıştığını babasına söylemeye karar verdiler. Celil Bey'e söylediklerinde, babası daha ilk günden anladığını söyledi. Nasıl anladığını ise şöyle anlattı: "Matbaa kokuyordu, özlediğim koku..."dedi. Hep birlikte sarıhp ağlaştılar.
Celil Bey, sofrada gayet neşeli bir şekilde: "Allah'ıma şükürler olsun, evlat ekmeği yiyoruz" deyince, hep beraber sevindiler ve iştahla yemeklerini yediler...

İki buçuk ay geçmişti. Baba yavaş yavaş da olsa iyileşiyordu. Aslında, daha çabuk iyileşirde ama, moral çöküntüsü buna engel oluyordu...Yine de ilk defa ailecek birlikte gezmeye çıktılar. Bo­ğazı, Rumeli Hisarı'nı dolaştılar...
işyerinde Barba Usta vardı. Kemal'le iyi anlaşıyorlardı. Ke­mal ona ailesi ile yaptığı geziyi anlatınca, Barba Usta, matbaanın altının eski dehlizlerle dolu olduğunu söyledi. Ve bir gün birlikte gezmeye karar verdiler.
O gün geldi. Dolaşmak hem hoş, hem de ürkütücü idi. Ka­ranlık dehlizler, örümcek ağlan, koyu bir sessizlik... Bu sessizliği, Barba Usta'nın anlattıkları bozdu: "Türkler İstanbul'u kuşattığında zenginler mallarını, fakirler canlarını saklayacak yer arıyorlardı. Sonra yanıldıklarım anladılar. Fatih İstanbul'u alınca zenginler paralarını gömdükleri yerden çıkardılar, fakirler aşevlerinde bedava karınlarını doyurdular.".. .Gezerlerken, Kemal yerde bir eski para buldu. Üstü çok kirli, küflü ve paslı idi. Sildiler, sildiler. Paranın üzerinde bir çift kantlı kuş resmi vardı. Kemal hemen "Gümüş Kanat" diye haykırdı... Gümüş kanadı, o akşam annesine hediye etti. Annesi, "Bu, oğlumun ilk hediyesi, hayatımın en güzel armağanı" dedi...
Kemal'in aklı fikri Barba Usta ile birlikte gezdikleri dehliz­lerde kalmıştı. Bir gün, öğlen paydosunda, kimseye haber verme­den aşağıya indi ve karanlık dehlizlerde, bir yandan korkarak, bir yandan kendisine cesaret vererek ilerlemeye başladı. Gümüş Ka-nat'ın benzerlerini arıyordu. Bir türlü bulamadı. Geç kaldığını düşünerek geriye döndü, fakat karşısında bir den fazla mağara ağzı bulunuyordu. Yolunu kaybetmişti. Elindeki fenerin pili ise bitmek üzereydi. Artık hem korkuyor, hem de ağlıyordu. Son bir ümitle ilerledi. Genişçe bir mağaradaydı. Birden bir kuş gördü. Sevindi. Kuş varsa, güneş de yakın demekti. Kuş havalandı, öne düştü, Kemal de peşinden. Nihayet, Sultanahmet Meydanına çıktı. Kuşa baktı, bu "Gümüş Kanat"ti. Teşekkürler etti.
Annesi, Kemal'in yattığı yerden kıvrandığını görünce, eğildi, çok terlemişti. Bu esnada Kemal uyandı, meğer bütün gördükleri rüya imiş.

Gümüş KanatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin