I

542 108 31
                                    

Not: Bu kitap İsimsiz serisinin üçüncü kitabıdır. Öncekilere profilimden ulaşabilirsiniz.

3 ay sonra...

Eylül

Havanın kavurucu sıcağı içimize işlemiş, bol bol terlememize neden oluyordu. Karşımdaki ağaca bir kez daha gözüm takıldı. Oldukça büyük, geniş ve yaşlı bir elma ağacıydı. Ani sesle sıçradım.

"Geliyor !" demesine kalmadan omzuma bir elma isabet etti. Acımamasına rağmen ufak bir çığlık atmıştım. Murat sırıtarak ağaçtan baş aşağı sarktı "Pardon." ters bir bakış attım. Ardından yerdeki elmaya uzandım. Üzerimdeki tişörte sürttükten sonra koca bir ısırık aldım. Murat bu sırada ağaçtan inmişti. Elinde içi elmalarla dolu BİM poşeti vardı. İstemsizce güldüm. Çok zaman geçmeden birlikte Selin ve Nisa'nın başında olduğu Erik ağacına yürümeye başladık.

"Çok sıcak." dedi Murat. Üzerinde bir tişört ve yeleği vardı. Altında kot pantolon giymişti. "Yeleği çıkarmaya ne dersin ?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Yüzüm çok komik gözükmüş olmalı ki Murat sırıttı. "

"Gidiyor muyuz?" dedi Nisa. Ağaçtan yeni inmişti. "Evet." dedim uzatarak. Selin'inde kolları yara bere içinde inmesi ardından arabaya yöneldik.

*

*

*

Erikleri çoktan yerleştirmiş, elmaları yerleştirmeye koyulmuştum. Bir kaç dakika sonra dolabı kapayıp arkamı döndüm. Nisa kenarda oturmuş geçen hafta bulduğu mp3 çalarından müzik dinliyordu. Bir hafta içerisinde aynı şarkıları o kadar çok dinlemişti ki hepsini ezberlemiş hatta rüyalarında şarkıları sayıklamaya başlamıştı. Saçları eskisine göre uzamıştı.

Son 3 aydır yaşadığımız benzinlik bize büyük fayda sağlamıştı. Elektriğin olması bir çok şeye olanak sağlıyordu. Elektriği bulunca ilk denediğimiz şey telefonlar olmuştu. Fakat sinyal yoktu Angry Birds oynamak dışında bir şey yapamamıştık.

Murat ve Selin hararetli bir şekilde bir şeyler konuşuyor, bir konu hakkında tartışıyorlardı. Yanlarına gittim. Selin bana baktıktan sonra duraksadı " Sadece yeterli erzağımız var, buna gerek yok. Bunu söylemeye çalışıyorum." dedi.

"Neden bahsediyorsunuz ?"

"Eski bir karakol var." dedi Murat bu sırada Nisa da yanımıza gelmişti. Derin nefes aldıktan sonra devam etti " Ve bizimde cephaneye ihtiyacımız var. Tabi tabancalardan başka ciddi silahlara da. Oraya gider ve bir şey olmadan bulabildiğimi alır ve gelirim. Basit."

"Yalnız gitmiyorsun." dedi Nisa benden önce davranarak. Sonra devam etti " Ben de geliyorum."

Murat

"Ne !? Olmaz!"

Nisa'nın bana diktiği bakıştan sonra iç çektim. "Hazırlan yarım saate yola çıkacağız.

Yapmacık ve abartılı bir sırıtışın ardından yanımdan ayrıldı. Selin ve Eylül birbirine bakıyordu. Bunu sevmedikleri belliydi.

"Dikkatli ol." demekle yetindi Eylül.

"Sende." diyerek gülümsedim. Selin ise gözlerimin içine bir süre baktıktan sonra omuzuma yavaşça vurdu. "Çok gecikme." Gülerek başımla onayladım. Eşyalarımı toplamaya koyuldum.

*

*

*

Arabaya yaslanmış beklemekteydim ki Nisa görüldü. Ufak bir çanta hazırlamıştı. Arabaya binip anahtarı yuvasına yerleştirip çevirdim. Motorun yüksek sesli çalışma sesini işittikten sonra yüzüme bir gülümseme yayıldı. Nisa ya bir saniyeliğine baktıktan sonra gaaza bastım.

Nisa

Murat arabayı kullanıyor, ben ise torpidonun üst kısmına ayaklarımı uzatmış camdan dışarıyı seyrediyordum. Gideceğimiz yer pek uzak değildi. Bir süre sonra motor sesi ninni gibi gelmeye başladı, gözlerim ağırlaştı ve yavaşça uykuya daldım.

*

*

*

"Nisa? "

Ağır ağır gözlerimi açtım. Araba durmuş, Murat arabadan inmişti. "Bu markete bakabiliriz diye düşündüm. Boş gözüküyor. Gelmek ister misin?"

O an aslında aklımdan tek geçen şey "5 dk daha" olsada, başımla onaylayıp toparlandım. Arabadan indiğimde kavurucu sıcaklığı tekrar hissetmiş içeri kaçasım gelmişti.

Gözlerimi ovuşturarak paytak paytak Murat'ın arkasından yürümeye koyuldum. Çok geçmeden içeriye girmiş ve rafları kontrol etmeye başlamıştık. Rafların çoğu boşalmış, çoktan yağmalanmıştı. Tek bırakılan yenilebilir şeyler fasulye konserveleriydi fakat içimiz dışımız onunla olduğu için almamaya karar verdik. Ani hırlama sesiyle irkildik.

Sesin geldiği yönde 3-4 tane aylak, bizi görünce tuhaf sesler çıkartmaya başlamış, dişlerini gıcırdatıp takırdatmaya başlamışlardı. Belimdeki bıçağımı çektim, Murat ise aylak gördüğüne mutlu olmuş gibi gülümsüyordu.

Yanıma gelen aylağa saldırmak için hazırlanmıştım ki arkamdan gelen çarpma sesiyle irkildim. Dikkatim dağılınca üzerime çullanan 100 kiloluk zombinin etkisi ile kendimi yerde buldum. Debeleniyor kurtulmaya çalışıyordum. Sol elimi benden büyük bir parça almak isteyen aylağın alnına koyarak bütün gücümle ittirmeye başladım. Elim kaymaya, aylağın alın derisi sıyrılmaya başlamıştı. Sağ elimi arkaya attığımda elime gelen metali tuttum. Bu bıçağımdı. Kabzasından tutarak düşünmeden aylağın sol şakağına sapladım. Seri bir hareketle aylağın üzerine çıkarak uzun süre zorlanmanın verdiği soluk soluğa kalma hissiyle baş başa kaldım. Tam nefesimi kontrol etmeye çalışıyordum ki ani parçalanma sesiyle kapıya döndüm ve afalladım. Cidden afalladım. Hayatımda gördüğüm en büyük, ııı şey, yaratık karşımda duruyordu. Aylağın boynu göbeğine kadar sarkmıştı. Göbeği ise iki tane fıçı yutmuş gibi kocamandı. Her adımında kollarındaki parçaları dalgalanıyordu. Aklımdan ilk geçen kusmak oldu. Boyu neredeyse iki metreydi.

Belimdeki tabancaya uzanıp silahımı doğrulttuğum gibi ardı ardına ateş etmeye başladım. Fakat çoktan yaklaşmıştı. Elini savurmasıyla 3-4 metre arkamdaki raflarda buldum kendimi, ardından gözlerim karardı ve bilincimi kaybettim.





UmutsuzWhere stories live. Discover now