Mehlika

1.1K 65 7
                                    


Hava çok soğuktu. Yağmur aralıksız yağıyordu. Ders biter bitmez durağa çıkmış, otobüs bekliyordu. Ama nafile... Büyük şehirlerden nefret ediyordu. İnsanı dert, trafiği dert... Anneannesini arayarak gecikeceğini söyledi. Bu trafikte otobüsün bir saatlik gecikme yapacağını varsayarak hareket etse dahi eve en erken hava karardığında varabilirdi. Derin bir of çekti. Telefonunu çıkararak bugünkü dersin ses kaydını dinlemek için tuşlara dokunuyordu ki o da ne? Karşıdan peçeli bir kız grubu geliyordu... Dondu kaldı. Gözlerini onlardan alamıyordu. Ankara gibi bir yerde peçeli insanları ilk kez görüyordu. Adımlarını sayıyordu adeta kızların. Ona yaklaştıkça kalbi daha da hızla atmaya başlamıştı. Kimdi bunlar? Ne işleri vardı burada? Meraktan yerinde duramıyordu. Kızlar durağa doğru yanaştılar ve beklemeye başladılar. Kendi aralarında konuşuyorlardı. Kulak kabarttı. Ankara'nın çok değiştiğinden bahsediyordu biri. Bir diğeri 'Ankara değişmedi biz değiştik. Önceden hayran olduğumuz bu şehir şimdi bize çirkef geliyor bence' deyince irkildi Mehlika... Başkası lafa girdi: 'Çok özledim İstanbul'u... Hele kursu.' Mehlika'nın başı dönmeye başladı... Cümlelerin arasında geçen tevhid, tağut kelimeleri kızların kim olabileceğini daha da netleştiriyordu. Eğer yanılmıyorsa bu kızlar, bir zamanlar kıymetini idrak edemeyip ayrıldığı medrese gibi tevhid üzere eğitim veren bir kursun öğrencilerindendi. Artık hiçbir şey duymuyordu.

İçini çekti derin derin... Kendine dahi itiraf edemediği pişmanlığı yudumladı acı acı; fakat gitmiyordu. Boğazında düğümlü kaldı. Ağlamak istedi. Yine yapamadı. Eski günlerin hayaline çoktan dalmış, otobüsün en arka koltuğunda, başını buğulanmış cama dayayarak çoktan yolculuğu başlamıştı... Bugün asıl yolculuk içine doğruydu... Kendini ve duygularını kaybettiği, hocasının değimiyle kalbini mühürlettiği o günlere doğru...

Şirin, müstakil bir evde oturuyorlardı. Annesi, babasız büyütmüştü onu. Babası Afgan cihadında şehit olmuş, onu ve annesini dava arkadaşlarına emanet etmişti. Anneannesi başka bir şehirde oturuyor, ara sıra kendilerini ziyarete geliyor; ancak ne maddi ne de manevi destek oluyordu. Bunun en büyük nedeni, anneannesi eski bir öğretmendi ve kızının yaşam tarzından hiç haz etmiyordu. Her geldiğinde büyük bir kavga çıkıyor ve anneanne tasını tarağını toplayarak bir daha gelmemek üzere memleketine geri dönüyordu. Tabi bu kararı siniri geçene kadar sürüyordu. Yatışınca hemen uçağa atlayıp soluğu tekrar İzmir'de alıyordu. Kızını kurtaramamıştı; hiç değilse torununu bu anlamsız hayat tarzından kurtarmaktı gayesi.

Küçüklüğü babasız olsa da güzel geçmişti. Annesi onu gittiği her yere götürüyor, onunla çok güzel ilgileniyor, babasının yokluğunu aratmamaya gayret ediyordu. Çok güzel bir arkadaş çevreleri vardı. Sohbetlere gidiyorlar, Kur'an eğitimi alıyorlardı. Küçük Mehlika, annesini taklit ediyor, eline aldığı rengarenk elif ba cüzü ile ortalıkta dolaşıyordu. Görenler ona hayran oluyordu. Küçücük bedenini saran siyah feracesi ve başörtüsü ile küçük bir hanımefendi görüntüsü vardı. Hele namaza durunca cemaatle saf tutup tekbir alması, ayaklarını yanındakinin ayaklarına birleştirmesi, dudaklarını sure okuyormuşçasına kıpır kıpır kıpırdatması yok muydu?

Evde de bundan faklı değildi halleri. Alır minik seccadesini, uzun uzun kıyamda dururdu. Arada göz ucuyla bakıyor mu diye annesini gözetler, selam verir vermez de kucağına otururdu... Belki de namaz kılmayı bu nedenle seviyordu. Sonu anneyle kucaklaşarak bittiği için...

Okul yaşı gelince anneannesinin tüm itirazlarına rağmen herkesten farklı bir eğitim almaya başlamıştı. Hem beşeri ilimler alıyor, hem de Kur'an hafızlığı yapıyordu. Harika bir hafızaya sahipti. Sınıf arkadaşları arasında hep en öndeydi. Tüm bunlar olurken karar verme yaşında olmadığı için, annesinin kararlarına uyum sağlıyordu. Her ne kadar çantalarını sırtlarına takıp büyük büyük binalarda ders görmeye giden, okulun bahçesinde istedikleri gibi hoplayıp zıplayan, zilin çalmasıyla eve gitmek için arı gibi yollara dağılan çocukları görünce içi gitse de; kendi okulunu ve öğretmenlerini de çok seviyordu. Hem ayrıca yalnız da değildi. Onun gibi onlarca çocuk vardı. Hep başarılı olduğu için aldığı övgüler, hediyeler de onu motive ediyordu.

MEHLİKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin