Oyuncak

28 2 1
                                    

Tam karşımda duruyordu. Sanki ne yapacağını bilmiyormuş gibi... Gözlerin de yine o mavilik vardı, ama sıradan bir renk değil. Mavinin en güzel tonu vardı. Ama o mavi gözler tekrardan sevmemi sağlamayacaktı. Artık ikimizin gözünde de o ışıltı yoktu. Birimizde bilinmezlik de kaybolurken birimizde ise intikam vardı. 4 yıl boyunca beklemiştim, artık karşısındayım...

4 Yıl Önce

Kırmızının tonları vardır, peki bu tonlardan hangisi aşk veya intikam? Belki de biz bu kırmızının tonlarında kaybolmuşuzdur...

Onun her zerresini hatırlamak için tekrardan ona baktım ve gözlerimi yumdum. Onun kokusu burnuma sindikçe sanki kendimden geçiyordum. Hayatta hiç bir şey bana bu kadar huzur veremezdi. Bu arada ben kim miyim? Ben Derin, 17 yaşındayım ve 11. Sınıfım. Bana huzuru yaşatan adam ise 18 gündür sevgilim ve sanki yıllardır çıkıyormuş gibi bağlandığım Orkun'um. Yanına biraz daha yanaştım sanki yer varmış gibi, kafama bi öpücük kondurdu. Kalbim öyle hızlı attı ki, sanki bi an duracak gibi hissettim. O benim mutluluk kaynağımdı. Bana huzur verecek tüm şeyler toplanmış ve Orkun'u oluşturmuş gibiydi. Bu düşüncelerimi bölen, çalan telefonum oldu. Cebimden çıkartıp, bu hayallerimi bölen kişiye baktım. Tabi ki de annem. İçimden 'Çok sağol anne.' diye geçirirken telefonu açtım "Efendim anne?" Annemde sinirli çıkan sesiyle, 'Yarım saate evdeyim dedin, iki saat oldu hala gelmedin. Çabuk eve gel." diyip yüzüme kapattı. Aslında bi yandan da haklıydı, sonuç da eve baya geç kalmıştım. Orkun'a üzgün bi şekilde bakıp "Ben gitmeliyim" dedim. Bu cümleden nefret ediyorum. Bi insan neden sevdiğinin yanından gider ki? Ah tabi ki de anneler sağolsun. "Bende kal, zaten hava da karardı" diyen sese bakdım. Pardon da bu nasıl bi odunlukdur? 'Ben bırakayım' diyeceğine 'bende kal' diyor. Net bir sesle "Olmaz" diyebildim. O da sadece başını sallamakla yetindi. Koltukdan kalkıp, masadan çantamı aldım. Aslında Orkun'un dediği fikir o kadar da kötü değildi, sonuç da o bana bir şey yapmazdı, güvenim de tamdı. Kabul mü etseydim ki. Hayır ya olmaz. Sonuç da daha 18 gündür çıkıyoruz. Kapı çalınmasıyla düşüncelerimden ayrılıp, kapıya odaklandım. Bi insan zile hiç teşekkür eder mi ? Evet ben ediyordum, çünkü iç sesim biraz daha konuşsa kafayı yiyebilirdim. Gelen kişi Serhat'dı zaten başka kim gelirdi ki. Serhat'la sınıfda görüşdüğü gibi evde ve dışarıda da buluşuyorlar. Bazenleri bu Serhat'ı kıskanmıyorum değil. Aferin Derin yine saçmalamaya başladın. Bunları boşverip çantamı aldım, kapıya doğru ilerlerken Orkun'la Serhat kafa tokalaşma fastını yapıyorlardı. Yanlarına geldiğim de Serhat'ın elini sıkıp "İyi akşamlar" dedim. O da "İyi akşamlar yenge" dedi. Karnımda yine bi ağrı oluşmuştu. Ama öyle can acıtan bi ağrı değildi hani çok sevdiğiniz zor bi işi yaparsınız ama her yeriniz ağrır, işde onun gibiydi. Arkamı dönüp, sevdiğim adama sarıldım ve tekrardan kokusunu içime çekip "Seni seviyorum canım" dedim. Çünkü o benim gerçekden de canımdı. "Bende." diyip kestirip atmışdı. İlk önce şaşırarak baksamda sonradan onun teklifini kabul etmedim diye böyle yaptığını düşündüm ama bi gece kalmadım diye bu kadar soğuk davranmaya hakkı yoktu. Yinede susup evden çıktım dışarı hafif soğukdu. Bende elimde ki ceketi alıp giydim ve dolmuş durağına hızlı adımlarla yürümeye başladım. Bi yandan da iç sesim Orkun'a küfürler ediyordu. Ne vardı beni evime bıraksa hadi onu geçtim bi gece kalmadım diye bu soğuk tavırları neydi şimdi? Bu düşüncelerimi kafamdan uzaklaştırmak için, cebimden kulaklığımı çıkartıp telefonumdan Sehabe-Pamuk Cüceyi Yedi Prensesler (Medyada var.) açtım. Bi kaç dakika sonra dolmuş durağına gelmiştim, hava yavaş yavaş daha da soğuyordu. Keşke şimdi yanımda olsaydı, sarılıp birbirimizi ısıtırdık... Çantamı açıp atkıma baktım. Niye çantama bu kadar gereksiz şeyler doldurduysam. Kaldırıma oturup teker teker eşyalarımı çıkardım. Parfüm, eyeliner, toka, kalem, kağıt, ruj, fondoten ve evet Orkun'u tekrardan görmek için bahanemdi tabiki de atkım onda kalmıştı. En azından neden böyle davrandığınıda sorabilirdim. Evet, evet mantıklı. Hemen eşyalarımı çantama doldurup hızlı adımlarla Orkun'un evine doğru ilerledim. Belki de aramalıydım hem yürümemiş olurdum hem de gece gece sokak da tek başıma dolanmazdım. Ama olmaz ki hem kısa mesafe hem tam konuşamayız hadi Derin üşengeçliğin zamanı değil. Bi kaç dakika sonra Orkun'un evine gelmiştim, kapıya yaklaştıkça bağırış sesleri geliyordu. Kapının önünde durup dinlemeye başladım. Orkun neye bu kadar çok sinirlenmişti ki? ''Anlamıyor musun o benim eski oyuncağım!'' Bu Orkun'un sesiydi. Ne oyuncağı ya? ''Lan o senin sevgilin.'' Benden mi bahsediyorlar onlar? ''Ama bu geceden sonra eski sevgilim. ÇÖPE ATILMIŞ ESKİ Bİ OYUNCAK GİBİ.'' Bu... bu Orkun'un sesiydi. Yani benden ayrıldı mı..? Onun oyuncağımıymışım? Onun için sadece ben 'Çöpe atılmış eski bi oyuncağım sadece.' Her cümlesi bi mermi gibi kalbime saplanıyordu. Beynimin durduğu gibi ayaklarımı da hissetmiyordum. Uzay boşluğuna atılmış gibi yola bakıyorum. Ağladığımı inen damlaların gözümü yaktığı zaman anladım. Yavaş yavaş bağırışlar azalıyordu. Ama beynimde Orkun'un dediği sözcükler gitmiyordu. Her kelimesi, her harfi bi bıçakmış gibi kalbime saplanıyordu ve en acısı da öldürmüyordu. Sadece acı çektiriyordu... Son kalan gücümle de duvara tutunup ayağa kalktım ve gidebildiğim kadar hızla eve yürüdüm. Artık hiç bir şey düşünemiyordum, sadece yolu izliyordum sanki yapacak hiç bir şeyim yokmuş gibi sanki alışmış gibi... Evimin kapısının önünde durdum ve iç çekerek cebimden anahtarımı çıkartıp sessizce kapıyı açtım. Işıkların hepsi kapalıydı, Allah'ıma bi kez daha şükrettim ailem uyuyor diye. Çünkü şuan en son isteyeceğim şey sorularıyla kafamın içine etmeleriydi.Üstümdekileri umursamadan yatağa attım kendimi. Hem bedenim hem de ruhum fazlasıyla yorulmuştu. Yarın sınıfta Orkun'la konuşacaktım. Başka çarem yokdu... Alarmım sayesinde uyandım, tembel adımlarla lavoboya gidip yüzüme soğuk suyu attım. Yüzüme baktığım da berbat durumdaydım. Hemen akan rimel ve eyelinerı temizledim. Odama girip üstümü değiştim bazenleri okul kıyafetlerini seviyorum, ne giysem? düşüncesi olmuyor. Ardından çantamı hazırlayıp saçımı dağınık topuz yaptım. Hayalet gibi mutfağa gittim. Annem daha uyanmamışdı, bu bana büyük bi avantajdı hemen evden çıktım. Saatime baktığımda dersin başlamasına yarım saat vardı. Gidebildiğim kadar yavaş gitmeye çalıştım. Hala aklımda Orkun'un bunu neden yaptığını merak ediyorum belki de yanlış duymuşumdur. Ahh hala umut ediyorum ya. Benim için dedi, onun oyuncağıymışım. Bunu kafana sok Derin! Ama nedenini öğrenmem lazımdı. Biri arkamdan tuttuğunda ona doğru döndüm ve Büşra'ydı bu! Onu tamamen unutmuşum, tabi neyi hatırladıysam. Bi anda sarılınca bende ona sarıldım. Yüzümden anlıcak olacak ki ''Ne oldu sana?'' diye endişeli bi şekilde sordu. Gerçekden o kadar kötü müydüm? Acınacak durumda mıydım? Belki de ona anlatmalıydım sonuçda Orkun'un arkadaşı belki yardım eder ama Orkun'la kavga edebilirler bu yüzden ''Yok bir şey'' diyip geçiştirdim. İnanmadığı yüzünden belliydi ama yinede ısrar etmedi. Büşra beni sınıfıma bırakıp kendi sınıfına gitti. Sırama doğru ilerlerken Orkun'un gülüşme sesi geliyordu hemen çantamı sırama fırlatıp, arkama döndüm ve ''Konuşmamız lazım acil'' dedim. Soğuk sesiyle ''Ne var?'' dedi. Niye bana bu kadar soğuk davranıyordu, sanki tanımadığı biriymişim gibi. ''Ben senin oyuncağın mıyım?'' titreyen sesimle. Biri dokunsa ağlıyacak durumdaydım. Gülerek "Uyumama yardımcı olan oyuncağımdın."

Kırmızının TonuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin