awake

4.8K 232 41
                                    

"Buradaki dövmenin hikayesi var mı?" diye sordu genç kız,  dövmeli kollarına hayranlıkla baktığı adama.  

Adam, sigarasını dudaklarına götürüp derin bir nefes daha çektikten sonra, oldukça yavaş bir şekilde dumanı havaya üfledi. "Her dövmenin farklı bir hikayesi var."  

Genç kız gülümseyerek, adama doğru baktı ve sol kolunu göstererek, bir dövmeyi işaret etti. "Peki ya bu?" dedi meraklı bakışlarını dövmeden adamın suratına çevirerek. "Bunun hikayesi ne?"

-

Yüksek müzik sesi, deyim yerindeyse insanların kafasını sikiyordu. Önündeki shotlarla hava atmaya çalışan birkaç kişiyi geçen Sydney'in gözü tek bir kişiye takılmıştı. Orada yalnız başına oturuyordu. Diğerleri gibi fıçı çekmiyordu ya da shotlarla kızları etkilemeye çalışmıyordu. Sadece elindeki bira şişesiyle oyalanıyordu, ve arada birkaç yudum içiyordu.

Onun yanına gidip, derdinin ne olduğunu sormak istedi. Çünkü böylesine muazzam bir orman partisinde, kimse yalnız başına oturmazdı. Şey, kendisi hariç.

Yanına gitmek veya onunla konuşmak için aradığı cesareti bir türlü bulamıyordu. Daha sonra, zaten yarın buradan gideceğini hatırladı. Yanına gitse bile, kaybedecek hiçbir şeyi yoktu.

Yavaş adımlarla, genç çocuğun yanına yaklaştı. "Merhaba, ben Sydney," dedi elini karşısındaki çocuğa doğru uzatarak.

Genç çocuk, muzurca gülümseyerek elini sıktı. "Merhaba, ben de Ashton, fakat benimle takılmayı asla istemezsin."

"Neden?" dedi Sydney, kaşlarını merakla kaldırarak. "Benim için çok mu kötü birisin?"

Kız Ashton'ın ilgisini çekmeyi başarmıştı. Oturduğu kamp sandalyesinde doğruldu ve bakışlarını yere sabitledi. "Belki."

"Hayır," diyerek dediklerine itiraz etti Sydney. "Sen dertli birisin. Ve dövme yaptırmaktan hoşlanıyorsun."

"Bunu nereden biliyorsun?"

"Çünkü bende öyleyim. Seni tanımıyorum ama birbirimize benzediğimizi biliyorum." Yavaşça tişörtünün kolunu sıyırdı ve, dövmesini ona gösterdi.

Ashton, merakla dövmeyi süzüyordu. "Bunun anlamı ne?" dedi kafası karışmış bir şekilde.

"Ah, burada benim soyadım yazıyor."

"Soyadın mı?"  Hafifçe kahkaha attı. "Kim soyadını koluna dövme yaptırma gereği duyar ki?"

Sydney gözlerini devirdi. "Ya isimsiz bir şekilde ölürsem? İnsanların soyadımı bilmesine ihtiyacım var."

"Neden adın değil?"

"Çünkü Sidney'de öleceğim, ismimin verildiği yerde."

Sydney, Avustralya'dan bahsedince Ashton'ın gözleri kocaman açıldı. "Avustralyalı mısın? Lanet olsun anlamalıydım."

"Ben senin Avustralyalı olduğunu biliyordum," Minik bir kahkaha attı.

Ashton, bakışlarını kızın üzerinde gezdirdi. "Biliyor muydun? Nasıl?"

Bilmiş bir tavırla gülümsedi. Güldüğünde yanağında oluşan hafif çukurlar, Ashton'ın dikkatini çekmişti. "Avustralya aksanın var," dedi gülümsemesini genişleterek. "Ve sarışınsın, üstelik renkli gözlerin var," duraksadı ve düşünmeye başladı. "Ah, bir de Ken'e benziyorsun."

"Ken mi?" dedi çenesini kaşıyarak. Birasından bir yudum alıp konuşmasına devam etti. "Öyleyse bu durumda bir Barbie'ye ihtiyacım var demektir." 

awake ▸ a.i.Where stories live. Discover now